YA DAVULCUYA YA ZURNACIYA AMA ASLA DALİ’YE, VAN GOGH’A DEĞİL - 24 Şubat 2012



Biliyor musunuz, geçenlerde Dumlupınar Üniversitesi yerleşkesindeki kartal figürlü bir heykel, Ermenistan armasına benzediği gerekçesiyle kaldırıldı. Daha önce de nice heykelin kırıldığına, kaldırıldığına tanık olmuştuk. 

Heykel, resim gibi, müzik gibi bir sanat. Sanat, yetenekten neşet eden ve eğitimle geliştirilen en özel becerisi, insanoğlunun. Sanatçının eğitimi bir yana, sanatseverin de eğitilmesi gerekir. Sanat eğitimi, topyekûn eğitimin ayrılmaz bir parçası. 

Sabancı grubu, Atatürk Kültür Merkezi’nin onarımı için 30 milyon TL harcayacakmış. Bir eğitimci olarak müteşekkirim. AKM’nin hayatımda önemli yeri vardır. Çocuk gözleriyle o sahnede bir oyun, bir bale, bir opera izlemenin nelere kâdir olduğunu iyi bilirim. 

Gönüllü eğitmenlerin el ele tutuşarak oynanacak bir oyuna 7-8 yaşlarındaki kızlarla erkekleri dâhil edemedikleri bir memlekette yaşıyoruz. El kadar çocuklar anam kızar, babam keser diyor, karşı cinsten sınıf arkadaşının elini tutmuyor. Oysa AKM’de ya da her neredeyse orada bir bale izleselerdi, bir tiyatro seyretselerdi? Dillerinde temsil, piyes, gösteri, sanat kelimeleri bulunabilseydi?

İsmi, geniş halk kitleleri tarafından bilinen son keman sanatçımız Suna Kan, bugün 76 yaşında. Son nesil piyano sanatçılarımızdan İdil Biret ise 72’sini sürüyor. 1970 doğumlu Fazıl Say, eserleriyle değil, politik çıkışlarıyla gündeme gelebiliyor. Tanınmış ressamlarımızdan Abidin Dino 1993 yılında, 80 yaşındayken yaşama veda etti. 

Oysa 12 yaşındaki Japon bir kızın piyano resitali internette yüz binlerce defa tıklanıyor. Peki, bizim gençler sanatla ilgilenmiyor mu? Nerede bu genç sanatçılar? Neden memlekette başarılı, tanınmış genç sanatçılar yetişmiyor? 

Çocuğunuzun sanat eğitimi için ne yapıyorsunuz? Okullarda sanat eğitimi adına pek bir şey yapılmadığı ortada. Oysa örneğin Rusya’da ortaöğretimden mezun olan her çocuk bir müzik aleti çalabiliyor. Müzik aleti deyince blok flüt değil ama piyano mesela. ABD’deki Juilliard[*] ve saire hiç girmeyeyim. 

Sanat eğitimi her öğrenciyi sanatçı yapmaz elbette ama birçok öğrenciyi sanatsever yapabilir. Sanat izleyicisi böyle olunca da gerçekten genç ve yetenekli sanatçılar ortaya çıkabilir. Çünkü sanat, sadece icracısının değil izleyicisinin de eğitilmesini gerektirir. Sanat eğitimini dert etmemiz gerekir. 

***

Bu hafta biraz da bu dertlerle 3 önemli sergiyi ziyaret ettim. Sanat eğitimindeki eksikliğimize belki bir derece deva olabilir düşüncesiyle, notlarımı paylaşacağım.  

  • Mimar Sinan Üniversitesine bağlı Tophane-i Ȃmire’de Salvador Dali’nin bir kısım eseri sergileniyor. Çoğu suluboya tablolar. Salvador Dali, sürrealizmin resimdeki en önemli temsilcilerinden…

  • Biletinizi internet satıcısından alırsanız 12, kapıdaki gişeden alırsanız 10 TL. Ne akla hizmet böyle bir fiyat farkı oluşmuş, anlamak mümkün değil.

  • Sergiyi 21 Şubat günü saat 10.30 – 11.30 arasında gezdim. Tophanenin o tuğla kızılı kubbeleri, özel bir ilköğretim okulunun formasını giyen minik öğrencilerin uğultusuyla dolmuştu. Hatta “üç aaaa üç aaaa” diye var gücüyle bağıran, sinirleri bozuk genç bir öğretmen bile gördüm, o derece.

  • Öğrencilerin yarıdan fazlası ellerinde cep telefonlarıyla resimlerin resmini çekiyorlardı. Telaşla her resme uğramaya, her birinin görüntüsünü aptal alete kaydetmeye çalışmaları yüzünden, gözüme çiçekten çiçeğe uçan arılar gibi göründüler. Umarım daha sonra çektikleri “şeylere” bakarlar. Sanat eğitimi amacıyla yapıldığını düşündüğüm bu gürültülü sergi gezisi, umarım hiç değilse bir öğrencinin aklını Dali’ce karıştırmayı başarır. 


***

  • Yolun karşısında başka bir deha beni çağırdı, Van Gogh tabloları içinde kaybolmaya gittim. Peşinen söyleyeyim, burada ne yazık ki hiç çocuk yoktu. İstanbul Modern’in antrepolarından birinde Van Gogh tabloları, teknolojiyle harmanlanmış. Giriş ücreti 15 TL ve evet, değer.

  • Gösteri, söze dökülmesi neredeyse imkânsız, muhteşem bir tecrübe yaşatıyor insana. Şu kararını tarif edebilirim: Evdeki duvarların yüksekliğini 3’le çarpın, salonun yüzölçümünü de 100 ile. Bunca hacimli bir mekânı tamamen karartın. Duvarları yekpare dev ekranlarla kaplayın. Ve bırakın Van Gogh’un tabloları etrafınızda uçuşsun.

  • Okullar tarafından mutlaka gezi programına alınması gereken bir sergi. Tavsiyem, yetkililerle görüşerek, salon aydınlıkken çocukları içeri almak ve sadece öğrencilere özel bir gösterim yapılmasını sağlamak. Sergi saat 11.00’de kapılarını açıyor. Örnekse bir saat önceden bir öğrenci grubunu ağırlamaları rica edilebilir.

  • Okuluyla gidemiyorsa, çocuğunuzu siz alın götürün. Israr ediyorum, çünkü teknolojinin sanatın hizmetine sunulduğu böyle bir gösteriyi izlemek her çocukta hayal gücünü tetikleyecektir. Resme, müziğe ve teknolojiye bambaşka bir açıdan bakmak, bunlarla ne muhteşem işler yapılabildiğini görmek, çocuk için ne şahane bir deneyim olacaktır. Deneyin, göreceksiniz.  Belki sizinkinde şimdiye kadar keşfedemediğiniz bir yetenek vardır ve böylece kendini gösterir, neden olmasın?


***


  • Günün son durağı, Beşiktaş vapur iskelesine giden yolun köşesindeki Saray Koleksiyonları Müzesi. Osmanlı Devletinin son döneminde sarayda kullanılan porselenlerden cam eşyaya, dişçi koltuğundan ses kayıt cihazlarına ve sobalardan yazı takımlarına kadar pek çok eser sergileniyor. 
  •  Salonun girişinde cam zeminin altında bir ocak enstalasyonu yapılmış. İlkelliği şaşırtıcı.
  • Küçük prens ve prenseslerin oyuncakları da sergilenenler arasında. Hele bir yap-boz var!
  • Giriş ücreti uygun: 2,5 TL.
  • Sergide fotoğraf çekmek kesinlikle yasakmış. Nedenini sordum, görevli cevap içermeyen bir şeyler söyledi. Başka türlü sorularla üstüne gidince de “yukarıdan emir böyle” diye kestirip attı. 8-10 yaşındaki çocukların kameralı cep telefonlarıyla dolaştığı bu devirde, üstelik eserlerin flaş ışığından zarar görmesi söz konusu değilken… Neyse.
  • Yurt dışından gelen ya da getirtilen eşyanın menşei belli ama yerli üretim olduğunu tahmin ettiğim parçaların nerede imal edildiği çoğu kez belirtilmemiş. Mesela Japon zanaatkârların elinden çıkma bir çift kahve fincanı var ki, ben ömrümde bu kadar zarif bir şey görmedim desem yeridir.
  • Bir nokta dikkatimi çekti: Halide Edip’in 1923 tarihinde basılan “Ateşten Gömlek” adlı kitabı saray eşyaları arasında ne arıyor, bilemedim. Saltanat 1 Kasım 1922’de kaldırılmamış mıydı? Küratörler arasında Tarihçi yok muydu?
  • Sergiyi gezecek çocuklar hiçbir şeye dikkat etmeseler bile sandalyelerin, masaların ne kadar küçük olduğunu görebilirler. Günümüzde ev eşyası olarak satılan koltuk – kanepeler doğrusu saray mobilyasının yanında dev gibi kalıyor.

***

Sanata ve sanat eğitimine dair son söz  Franz Kafka’dan  gelsin: Sanatımız, gözümüzün Gerçek'le kamaşmasıdır. Geri geri kaçan ucube maskelere vuran ışıktır gerçek, başka bir şey değil.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder