Herkesin bildiği sözcüklerin “öğretmen”cesi ile
tanışmaya devam ediyoruz. Ataması yapılmayan öğretmenlerin kaleminden, öğretmenlik
yolundaki tatsız deneyimlerini paylaşmayı sürdürüyoruz…
UTANMA: Ataması
yapılmayan Sosyal Bilgiler öğretmeniyim. 2009 yılında mezun oldum. KPSS’ye 2009 yılından beri hiç ara vermeden
kendi çabalarımla hazırlanıyorum. Aileme bu yaştan sonra yük olmamak için part
time işlerde çalışıyorum. Oyuncak, tencere, kozmetik ürünleri satışı yapmaya
çalışıyorum ama tabii ki yeterli olmuyor. Elime 300 lira geçiyor. Bazen o da
geçmiyor çünkü her hafta iş çıkmıyor, çağırılmıyorum ve ailemden para istemek
zorunda kalıyorum. Babamdan 10 lira istemek için kıvranıyorum, utanıyorum,
zoruma gidiyor ve isyan ediyorum. Mahalledeki komşu teyze yolda beni görünce o
kadar öğretmen atadılar sen hala bir yere atanamadın mı diye soruyor. Artık
insanlardan kaçıyorum.
İSYAN: İnsanlar sanıyor ki atanamayan öğretmende bir sorun
var da devlet bunları atamıyor. Oysa ben İngilizce öğretmeni olarak alanım
olmayan 120 soruyu çözüyorum. Üstelik en son lise 1‘de gördüğüm matematiği
yapmak zorunda bırakılıyorum. Sonra nasıl oluyor diyorlar, atanamıyorsun. Yıllarca
çalışıp didiniyorsun KPSS uğruna boşa giden bir ömür yaşıyorsun. Ben gece
gündüz çalıştım o sınava, aylarca. Ülkeme kış geldi bahar geldi benim hiç
haberim olmadı. Herkes soruyor: Ne oldu sınav? Verecek cevabım yok. Benim onca
emeğimin hesabını kim verecek? Gecelerce uykusuz ağladığım zamanlarımın
hesabını kim verecek? Psikolojim bozuldu tüm bu süreçte, yıprandım. Her gün
atama haberi var mı diye bakıp günümü umutsuz bitirmekten yoruldum. En aktif
olmam gereken dönemde KPSS’yle uğraşmak zorunda bırakılıp, kandırılmaktan
yoruldum. Onur öğrencisi olup da sanki başarısızmışım gibi devletin beni
soktuğu sınavlardan yoruldum. Neyi bekliyorlar ki? 27 öğretmen intihar etti,
biz de mi edelim!
ÇİLE: Ben işçi bir
babanın memur olmak için uğraşan kızıyım. 2010 yılında 4 yıllık İngilizce
öğretmenliği bölümünü, sırf aileme maddi yardımım olabilsin diye 3 yılda,
bölüm başkanının bütün uğraşlarına rağmen, bitirdim. Bu 3 yıllık
maceraya bir dönem Erasmus da sığdırdım. KPSS’ye dershaneye gitmeden, gece bazen 12, bazen 1’e, bazen sabahlara
kadar çalışarak hazırlandım. Girdim 10 Temmuz sabah ve öğleden sonra. Puan
79,836. Atama 80,60’ta kaldı. 0,764 puanla atamam olmadı. Ailemin bütün
ısrarlarına rağmen, 26. seçeneği bile işaretlemiştim. Neresi olursa olsun,
memleket benim diye... Şimdi acaba olur mu 2. atama diye bekliyorum.
Benimle beraber o kadar bekleyen meslektaşım da var. Hepsi yıllarca, bazen bir
ekmeğe muhtaç üniversite bitirmiş, memleketin aydın insanları...
Vatandaşı en temelde yetiştiren, devlete hayırlı olsunlar diye zihinlerini donatan
öğretmenler... Meslek aşkıyla atama bekleyen çileli öğretmenler. Soruyorum şimdi,
neden bu kadar çırpınmam? Neden bu kadar çırpınmamız?
Bitti.
Bitirdim. Yüzlercesi daha var. Yüreğim kaldırmadı. Daha fazlasını okuyup
yazmaya dayanamadım. O kadar etimde kemiğimde hissediyorum ki tümünü...
***
Öğretmen'ce
bir sözlük... İçindekiler gözyaşı, hüsran, çaresizlik, maaş, utanma, isyan,
çile…
Hani
başarı?
Nerede
umut?
Gencecik
öğretmenlerin lügatinde yer yok mu bunlara? Olamaz mı? Halk arasında yaygın
tabirle “kitabında yazmaz” mı?
Daha
önceki yazımda söylemiştim: Devlet elbette her üniversite mezununa iş vermekle
yükümlü değildir. Ancak olayın bir başka boyutu var: Öğrenciler ne olacak?
Kimlerin elinde yetişecekler? Ayda 300 – 500 liraya çalıştırılan, sosyal
güvenceden yoksun, aklında bin bir endişe ve yüreğinde sıkıntıyla ezilen
ücretli öğretmen mi okutacak vatandaşın çocuğunu? Yoksa eğitim fakültesi
dışında herhangi üniversiteyi bitirip, öğrenci psikolojisi nedir bilmeyen ücretli
öğretmen mi?
Tekrar
hatırlayalım: TBMM’de eski Milli Eğitim Bakanı Nimet Çubukçu'nun verdiği rakamlara göre öğretmen
açığı 146 bin 194.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder