Öğretmen'ce Sözlük II - 24 Kasım 2011



Herkesin bildiği sözcüklerin “öğretmen”cesi ile tanışmaya devam ediyoruz. Ataması yapılmayan öğretmenlerin kaleminden, öğretmenlik yolundaki tatsız deneyimlerini paylaşmayı sürdürüyoruz…

UTANMA:  Ataması yapılmayan Sosyal Bilgiler öğretmeniyim. 2009 yılında mezun oldum.  KPSS’ye 2009 yılından beri hiç ara vermeden kendi çabalarımla hazırlanıyorum. Aileme bu yaştan sonra yük olmamak için part time işlerde çalışıyorum. Oyuncak, tencere, kozmetik ürünleri satışı yapmaya çalışıyorum ama tabii ki yeterli olmuyor. Elime 300 lira geçiyor. Bazen o da geçmiyor çünkü her hafta iş çıkmıyor, çağırılmıyorum ve ailemden para istemek zorunda kalıyorum. Babamdan 10 lira istemek için kıvranıyorum, utanıyorum, zoruma gidiyor ve isyan ediyorum. Mahalledeki komşu teyze yolda beni görünce o kadar öğretmen atadılar sen hala bir yere atanamadın mı diye soruyor. Artık insanlardan kaçıyorum. 

İSYAN: İnsanlar sanıyor ki atanamayan öğretmende bir sorun var da devlet bunları atamıyor. Oysa ben İngilizce öğretmeni olarak alanım olmayan 120 soruyu çözüyorum. Üstelik en son lise 1‘de gördüğüm matematiği yapmak zorunda bırakılıyorum. Sonra nasıl oluyor diyorlar, atanamıyorsun. Yıllarca çalışıp didiniyorsun KPSS uğruna boşa giden bir ömür yaşıyorsun. Ben gece gündüz çalıştım o sınava, aylarca. Ülkeme kış geldi bahar geldi benim hiç haberim olmadı. Herkes soruyor: Ne oldu sınav? Verecek cevabım yok. Benim onca emeğimin hesabını kim verecek? Gecelerce uykusuz ağladığım zamanlarımın hesabını kim verecek? Psikolojim bozuldu tüm bu süreçte, yıprandım. Her gün atama haberi var mı diye bakıp günümü umutsuz bitirmekten yoruldum. En aktif olmam gereken dönemde KPSS’yle uğraşmak zorunda bırakılıp, kandırılmaktan yoruldum. Onur öğrencisi olup da sanki başarısızmışım gibi devletin beni soktuğu sınavlardan yoruldum. Neyi bekliyorlar ki? 27 öğretmen intihar etti, biz de mi edelim!

ÇİLE: Ben işçi bir babanın memur olmak için uğraşan kızıyım. 2010 yılında 4 yıllık İngilizce öğretmenliği bölümünü, sırf aileme maddi yardımım olabilsin diye 3 yılda, bölüm başkanının bütün uğraşlarına rağmen, bitirdim. Bu 3 yıllık maceraya bir dönem Erasmus da sığdırdım. KPSS’ye dershaneye gitmeden, gece bazen 12, bazen 1’e, bazen sabahlara kadar çalışarak hazırlandım. Girdim 10 Temmuz sabah ve öğleden sonra. Puan 79,836. Atama 80,60’ta kaldı. 0,764 puanla atamam olmadı. Ailemin bütün ısrarlarına rağmen, 26. seçeneği bile işaretlemiştim. Neresi olursa olsun, memleket benim diye... Şimdi acaba olur mu 2. atama diye bekliyorum. Benimle beraber o kadar bekleyen meslektaşım da var. Hepsi yıllarca, bazen bir ekmeğe muhtaç üniversite  bitirmiş, memleketin aydın insanları... Vatandaşı en temelde yetiştiren, devlete hayırlı olsunlar diye zihinlerini donatan öğretmenler... Meslek aşkıyla atama bekleyen çileli öğretmenler. Soruyorum şimdi, neden bu kadar çırpınmam? Neden bu kadar çırpınmamız? 

Bitti. Bitirdim. Yüzlercesi daha var. Yüreğim kaldırmadı. Daha fazlasını okuyup yazmaya dayanamadım. O kadar etimde kemiğimde hissediyorum ki tümünü... 

*** 

Öğretmen'ce bir sözlük... İçindekiler gözyaşı, hüsran, çaresizlik, maaş, utanma, isyan, çile…
Hani başarı?
Nerede umut?
Gencecik öğretmenlerin lügatinde yer yok mu bunlara? Olamaz mı? Halk arasında yaygın tabirle “kitabında yazmaz” mı? 

Daha önceki yazımda söylemiştim: Devlet elbette her üniversite mezununa iş vermekle yükümlü değildir. Ancak olayın bir başka boyutu var: Öğrenciler ne olacak? Kimlerin elinde yetişecekler? Ayda 300 – 500 liraya çalıştırılan, sosyal güvenceden yoksun, aklında bin bir endişe ve yüreğinde sıkıntıyla ezilen ücretli öğretmen mi okutacak vatandaşın çocuğunu? Yoksa eğitim fakültesi dışında herhangi üniversiteyi bitirip, öğrenci psikolojisi nedir bilmeyen ücretli öğretmen mi?
Tekrar hatırlayalım: TBMM’de eski Milli Eğitim Bakanı Nimet Çubukçu'nun verdiği rakamlara göre öğretmen açığı 146 bin 194.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder