Düşünün:
Şehrin sokakları savaş alanına dönmüş.
Yüzleri maskeli göstericiler ellerinde sopalarla sağa sola
saldırıyor.
Polis güvenlik önlemleri alıyor.
Polisin işi zor, zira göstericiler kalkan olarak çevredeki
kafelerden, restoranlardan ele geçirdikleri masaları kullanıyorlar.
Göstericiler hep bir ağızdan bağırmakla, slogan atmakla
yetinmiyor, polise gaz bombası atıyor.
***
Bir de şu taraftan:
Mecliste görüşülen yasa tasarısı onaylanırsa öğretmenlerin
özlük hakları ellerinden alınacak.
Öğretmen atamalarında uygulanan esasların değişmesi halinde
mağdur olacak öğretmenler Meclis’i basma girişiminde bulunuyor.
Meclis kapılarını zorlayan ve slogan atan öğretmenlerin
üzerine, polis gaz bombası atıyor, basınçlı su sıkıyor.
Olaylar sürüyor, kentin sokakları savaş alanına dönmüş
durumda.
***
Şimdi…
Yukarıdaki iki paragraf aynı yerde geçen aynı olayın iki
farklı cepheden görüntüsünü resmediyor.
Göstericiler, öğretmenler. Polisin binanın balkonundan
fırlattığı gaz bombalarını, tekmelemek suretiyle karşı tarafa geri göndermeye
çalışıyorlar. Yüzlerini bez parçalarıyla kapamışlar. Meclisin kapısını kırmayı
da deniyorlar. İşte, hepsi aşağıdaki videoda var. Tarih 3 Aralık 2011, yer
Arjantin’in başkenti Buenos Aires.
***
Telaşa mahal yok, değil mi? Dünyanın ta öteki ucu. Aynı
yarımkürede bile değiliz.
Nasılsa bize bir şey olmaz.
***
Bizim çocuklarımıza pedagoji eğitimi almamış, hatta lise
mezunu kimseler ücretli öğretmen olarak ders verebilir. Bu nedenle gelecek
nesiller cahil kalmaz.
Yıllarca büyük ölçüde devlet kaynaklarıyla okuttuğumuz,
yetiştirdiğimiz öğretmenlerden yararlanmasak da olur. Bu kaynak israfı anlamına
gelmez.
Sınıfları “alabildiği kadar öğrenci” ile dolduralım. Hani şu
hamurlu yemek tariflerinde ”alabildiği kadar un” dediklerinden. Tıka basa dolu
sınıflarda eğitim öğretim aksamaz.
Okullarımızda hiç laboratuar, kütüphane olmasa ne gam? Müzik
ya da resim derslikleri mi var ki bilgisayar laboratuarı gereksin? Milletimiz
hem sanata hem teknolojiye doğuştan kabiliyetli. Bilişim, resim, müzik
öğretmenleri de kendilerine bir iş baksın canım…
***
Arjantin’de öğretmenler sokaklara dökülmüş. Bize ne? Teğet
bile geçmez.
İtalya’da genç nüfusun yarıya yakını işsizmiş, umurumuzda
mı?
İngiltere’de gelecek kaygısı ve eğitime duyulan güvenin
azalması nedeniyle üniversitelere kayıt için başvuranların sayısı geçen yıla
göre %13 düşmüş. Nemize gerek elin İngiliz’i…
***
Bize bir şey olmaz!
Bu kültleşmiş sözü ilk duyduğumda 1990’ların başlarıydı.
Televizyonda HIV virüsü taşıyan yabancı hayat kadınlarının büyük şehirleri
mesken tuttuğu, bu nedenle hastalığın hızla yayılmasından endişe edildiği
hakkında ciddi bir haber izliyordum. Muhabir işlek bir caddede, gece yarısı uzaktan
çekim yapmakla kalmayıp aniden kamerayı pazarlık yapan adamın suratına tutuyor
ve soruyor: Az önce konuştuğunuz kişi AIDS hastası. Yine de onunla birlikte
olacak mısınız? Adam cevap veriyor: Ayidis falan geç buları, yabancı hastalığı
onlar hep. Türk’üz biz, bize bir şey olmaz.
Ölümcül bir hastalığı bile hiçe sayan, engin özgüven
okyanusuna yelken açmış arkadaşım. Seni AIDS öldürmezse cehalet öldürecek, emin
ol!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder