ÖLÜMÜNE ÖĞRETMEN - 26 Ekim 2011



ÖLÜMÜNE ÖĞRETMEN

Tarih öğretmeni sıfatıyla ilk defa derse girdiğimde 21 yaşındaydım. 1990’ların başıydı. Bir yıl önce yeterlik sınavı kaldırıldığı için, kuşaklar sonra ilk defa bizim diplomamız öğretmen sayılmamıza yetmişti. Memleketteki üniversite ve eğitim fakültesi sayısı, şimdikinin üçte biri civarında olduğundan özel okullarda, dershanelerde iş bulmakta ya da devlet okullarına atanmakta ciddi bir zorluk çekmemiştik. KPSS henüz icat olunmamıştı.

1990’larda mesleğe başlayan öğretmenlerin çalışma ve yaşam koşulları artık hiçbir öğretmene sağlanamıyor. Bir öğretmenin maaşıyla evini geçindirme, çocuklarını okutma ihtimali yok. Veli toplantısında anne babalara “çocuğunuza zaman ayırmalısınız” öğüdü veren öğretmenin kendi çocuğu ile ilgilenecek vakti bulması da çok zor. 

Keşke bununla bitse. Öğretmen artık itfaiyeci, polis, asker hatta komando kadar ölüm tehlikesi altında çalışıyor. Geçim derdi, atanma / atanamama şöyle dursun, can güvenliği de yokmuş meğer. Zira Van depremi gösterdi ki, Türkiye’deki okulların %90’ı yıkılma riski taşıyor. 

Van’daki Gedikbulak İlköğretim Okulunun göreve yeni atanmış gencecik öğretmenleri bu gerçeğin ayırdında değildi. Okullarının kumdan kale gibi yıkılacağını bilmiyorlardı.

Sadece tayin edildikleri okulun eğitim öğretim için uygun fiziksel koşullarda olmadığını gördüler.
Aralarında topladıkları parayla boya malzemesi aldılar.

Fotoğrafları, videoları gösteriyor ki, büyük bir özveriyle ve hiç gocunmadan sınıfları, koridorlar bir güzel boyadılar.

Çiçek gibi bir okul oldu Gedikbulak. 

Sonra? 
Deprem okulu yıktı. Emekleri yok etti. Sınıfları yok etti. Umutları yok etti. 

Birileri çıkıp “Öğretmenim, yenisini yapacağız okulun. Bu defa sağlam olacak. Yalnız tuğla taşıyacak, harç karacak personel yok. Haydi, bir zahmet” dese, eminim inşaat işçisi gibi kolları sıvar aynı öğretmenler. Yine gocunmadan. Maksat okul açılsın, eğitim öğretim devam etsin.
Onlardan boyacılık, amelelik yapmasını bekleyen, yaptıklarını görenlerin utanması yok nasılsa.
Yalnız Erciş’teki kafede öğle yemeği yiyen öğretmenlerin bu çalışmalara katılması mümkün olmayacak. 

Zira öldüler. Enkaz altında can verdiler. Gedikbulak yıkılırken okulda değillerdi ama Gedikbulak Van’daki tek ölümcül gedik değildi.

Kafenin bulunduğu o binayı inşa edenler, inşaata ruhsat verenler, ‘uygundur’ raporunu imzalayanlar, bir zahmet tulumları çeksin, kazma küreğe yapışsın. 

Biz öldük çünkü. Öğretmenler öldü. Ama eğitim – öğretim devam etmeli. Yeni mimarları, mühendisleri, ustaları, kalfaları yetiştirecek öğretmen bulunur nasılsa, biz öyle çoğuz nasılsa, değil mi? 

Biz öldük. Mühim değil, yine ölürüz. Yeter ki okul çocuklara mezar olmasın.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder