ÖLÜMÜNE ÖĞRETMEN
Tarih öğretmeni sıfatıyla ilk defa derse girdiğimde 21
yaşındaydım. 1990’ların başıydı. Bir yıl önce yeterlik sınavı kaldırıldığı
için, kuşaklar sonra ilk defa bizim diplomamız öğretmen sayılmamıza yetmişti.
Memleketteki üniversite ve eğitim fakültesi sayısı, şimdikinin üçte biri
civarında olduğundan özel okullarda, dershanelerde iş bulmakta ya da devlet
okullarına atanmakta ciddi bir zorluk çekmemiştik. KPSS henüz icat olunmamıştı.
1990’larda mesleğe başlayan öğretmenlerin çalışma ve yaşam
koşulları artık hiçbir öğretmene sağlanamıyor. Bir öğretmenin maaşıyla evini
geçindirme, çocuklarını okutma ihtimali yok. Veli toplantısında anne babalara
“çocuğunuza zaman ayırmalısınız” öğüdü veren öğretmenin kendi çocuğu ile
ilgilenecek vakti bulması da çok zor.
Keşke bununla bitse. Öğretmen artık itfaiyeci, polis, asker
hatta komando kadar ölüm tehlikesi altında çalışıyor. Geçim derdi, atanma /
atanamama şöyle dursun, can güvenliği de yokmuş meğer. Zira Van depremi
gösterdi ki, Türkiye’deki okulların %90’ı yıkılma riski taşıyor.
Van’daki Gedikbulak İlköğretim Okulunun göreve yeni atanmış
gencecik öğretmenleri bu gerçeğin ayırdında değildi. Okullarının kumdan kale
gibi yıkılacağını bilmiyorlardı.
Sadece tayin edildikleri okulun eğitim öğretim için uygun
fiziksel koşullarda olmadığını gördüler.
Aralarında topladıkları parayla boya malzemesi aldılar.
Fotoğrafları, videoları gösteriyor ki, büyük bir özveriyle
ve hiç gocunmadan sınıfları, koridorlar bir güzel boyadılar.
Çiçek gibi bir okul oldu Gedikbulak.
Sonra?
Deprem okulu yıktı. Emekleri yok etti. Sınıfları yok
etti. Umutları yok etti.
Birileri çıkıp “Öğretmenim, yenisini yapacağız okulun. Bu
defa sağlam olacak. Yalnız tuğla taşıyacak, harç karacak personel yok. Haydi,
bir zahmet” dese, eminim inşaat işçisi gibi kolları sıvar aynı öğretmenler.
Yine gocunmadan. Maksat okul açılsın, eğitim öğretim devam etsin.
Onlardan boyacılık, amelelik yapmasını bekleyen,
yaptıklarını görenlerin utanması yok nasılsa.
Yalnız Erciş’teki kafede öğle yemeği yiyen öğretmenlerin bu
çalışmalara katılması mümkün olmayacak.
Zira öldüler. Enkaz altında can verdiler. Gedikbulak
yıkılırken okulda değillerdi ama Gedikbulak Van’daki tek ölümcül gedik değildi.
Kafenin bulunduğu o binayı inşa edenler, inşaata ruhsat
verenler, ‘uygundur’ raporunu imzalayanlar, bir zahmet tulumları çeksin, kazma
küreğe yapışsın.
Biz öldük çünkü. Öğretmenler öldü. Ama eğitim – öğretim
devam etmeli. Yeni mimarları, mühendisleri, ustaları, kalfaları yetiştirecek
öğretmen bulunur nasılsa, biz öyle çoğuz nasılsa, değil mi?
Biz öldük. Mühim değil, yine ölürüz. Yeter ki okul çocuklara
mezar olmasın.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder