Yeni eğitim
sistemimiz kaç artı kaç olacak göreceğiz. Adında “Ahlak Bilgisi” geçen dersin
içeriği ile ilgili merak ettiğim bir şey var. Ahlaklı insanı nasıl
tanımlayacak?
Niccolo
Machiavelli’nin o meşhur sözünü bilirsiniz: “il fine giustifica i mezzi” yani amaca
giden her yol mubahtır. Amacınıza ulaşmak için hangi pisliğe bulaşmış
olduğunuzun bir önemi yoktur, sonuç başarılı ise süreç aklanır diyor ünlü
düşünür. Öyleyse yanıtlamamız gereken bir soru var önümüzde:
Başarı nedir?
Mesela geçen ÖSS’deki kopya skandalına karışan ama kimliği
belirlenemeyen bir sürü sahtekâr ‘üniversiteli genç’ sıfatı kazandı. Başarılı mı onlar şimdi? Neyi başardılar?
Ya iş dünyası? Mesai arkadaşının ayağını kaydırıp onun
yerine terfi etmek mi başarı? Patronun egosunu düzenli şekilde beslemek mi
yoksa?
Başarı ünlü olmaksa, en ünlü pizzacının en lezzetli pizzayı
yaptığından emin miyiz? En meşhur otele gidince en güzel tatili geçireceğimiz
garanti mi? Estetik ameliyatlar yüzünden tuhaf yaratıklara dönen Hollywood
yıldızları meşhur olmayan bir plastik cerraha gitmiş olmazlar, değil mi? O
halde ün = başarı formülü geçerli değil.
Zengin olmak mı başarı? Elbette diyenlere sormak isterim: Bazı
mesleklerin en zengin temsilcilerini hiç tanımayız. Soyguncuların,
dolandırıcıların, hırsızların en başarılıları hiç yakalanmayanları. Zengin
olmuşlar. Yakalanmamayı da becermişler. Peki, başarılı sayılırlar mı? Yahut
piyangodan büyük ikramiyeyi kazanıp zengin olanların hangi başarısından söz
edeceğiz? Bir de mirasyediler var tabii… Demek ki para = başarı formülü de fos
çıktı.
***
Ahlâki değerlerimizi insanın üreme faaliyeti ile sınırladık.
Sanki başka eylemlerin ahlâkla ilgisi yokmuş gibi! Başarı yerine şöhreti ve parayı
amaç edinenler bu uğurda her yolu mübah sayıyor. Toplum adeta banknot ve ekran
dinine tapındığından olsa gerek, epey de itibar görüyor, bu ünlülerle varsıllar.
Ya da fikir, eser hırsızı intihalciler pekâlâ bilim adamı sayılabiliyor mesela…
Çocuklarımıza başarının para ya da şöhretle aynı şey
olmadığını nasıl öğreteceğiz? Kendi kirlenmişliğimizi onlara aynen nakletmemiz
halinde pek de aydınlık günler görmeyeceğimiz aşikâr.
Tesadüfen tanıştığım bir ilköğretim öğrencisi, okulda
yaptığı “çevre dostu ambalajlar” konulu projenin fotoğraflarını Facebook
sayfasına koymuş. Arkadaş listesindekilerden bir teki bile “beğen” şeysine
basmamış. Ağlayarak anlatıyordu. Öğretmenin beğendi mi diye sordum, çok
beğenmiş. Hatta tam not almış ama halinden memnun değil. Çünkü hemen tüm
yaşıtları gibi o da ünlü olmak istiyor. Başarının, kalabalıklar tarafından alkışlanmak
olduğunu düşünüyor. Üstelik bu olan biteni de bir ekrandan izlemesi gerek!
Biraz daha büyüsün, o naif projeden para da kazanmak isteyecek.
Bir zamanlar mahallenin en saygın kişisi doktor bey idi,
hocanım idi, savcı bey idi. Şimdi? Ne iş yaptığı tam olarak bilinmese de pahalı
bir otomobile binen her türlü kimse muteber sayılıyor… Köyün en tahsillisi
değil, en paralısıyla en şöhretlisiyle övünülüyor…
Kimse başarılı olmak istemiyor, aslında. Sadece zengin
olmayı, ünlü olmayı hatta mümkünse ikisini birden elde etmeyi arzuluyorlar.
Bunlar olmayınca isterseniz yeni bir gezegen keşfeden uzay bilimci olun, başarınız
yok hükmünde…
***
Bu çarpık anlayışı gelecek kuşağa bulaştırmamak için ne
yapabiliriz? Öncelikle uzun uzadıya anlattığım bu durumda, yani başarı eşittir
para veya başarı eşittir şöhret formülünde bir saçmalık görmüyorsanız,
çocuğunuza da bir hayrınızın dokunacağı şüpheli. Şöhret ve para başarının olsa
olsa bir sonucudur, kendisi değil. Gerçek başarının ne kadar birinci tekil
şahıs bir hal olduğunu çocuğa anlatmak için onu başarısızlıkla tanıştırmamız
gerekir. Üstesinden gelemeyeceği görevler vererek değil elbette, gerçekçi ve
dürüst olarak.
Anneler, babalar, büyükanne ve büyükbabalar, öğretmenler.
Lütfen uyduruk karalamalarına bakıp
“aman da ne şahane resim yapmışsın” diye çocuğu şımartmayın. Ressamlığın
o karalamalardan ibaret olduğunu sanabilir. Kendini geliştirmek için de bir
sebebi kalmaz. Ayağı topa değdi diye bilmem hangi futbol takımına
girebileceğini sanmasın. El yazısı çirkinse bunu yüzüne söyleyin. Ayakkabısını
bağlayamıyorsa hemen cırtlı pabuç almaya koşmayın.
Kalbini kırmadan, duygularını incitmeden ama açıkça ve net
“olmamış” deyin. Tekrar denemesi için cesaretlendirin. Bu denemeler sırasında
yanında olun, destekleyin. Daha fazla emek verirse daha iyisini yapabileceğini
bilsin ama yalandan başarıların madalyasını da takmasın, kendini aldatmasın. Her
şeyi yapabileceğini sanan, alkış almadan duramayan aferin arsızı bir çocuk önce
sizin hayatınızı cehenneme çevirecek, unutmayın.
Çünkü böyle giderse halimiz yaman. Başarıyla ilgili değer
yargıları çarpılmamış, görünüşe değil bilgiye önem veren, çalışkanlığı ve
üretkenliği üstün tutan bir ahlâka fena halde muhtacız.
***
Son olarak sizi gerçek anlamda başarılı biriyle tanıştırmak
istiyorum. Benim de zaman zaman altyazı çevirilerini yaptığım TED konferanslarından
birini izlemenizi rica edeceğim. Konuşmacı, ülkesinin en iyi okullarında
okumuş, en varlıklı ailelerden birine mensup ama o bunların tümünü elinin
tersiyle itmiş biri. Neler yapıp ettiğini, neden TED sahnesine çıkıp konuşacak
kadar başarılı olduğunu kendi sesinden dinleyin.
Amaç hanesine para ve şöhret
yerine gerçek başarıyı yazan birini görmenin keyfine varın:
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder