EKRAN VE BANKNOT DİNİ - 29 Mart 2012



Yeni eğitim sistemimiz kaç artı kaç olacak göreceğiz. Adında “Ahlak Bilgisi” geçen dersin içeriği ile ilgili merak ettiğim bir şey var. Ahlaklı insanı nasıl tanımlayacak?

Niccolo Machiavelli’nin o meşhur sözünü bilirsiniz: “il fine giustifica i mezzi” yani amaca giden her yol mubahtır. Amacınıza ulaşmak için hangi pisliğe bulaşmış olduğunuzun bir önemi yoktur, sonuç başarılı ise süreç aklanır diyor ünlü düşünür. Öyleyse yanıtlamamız gereken bir soru var önümüzde: 

Başarı nedir? 

Mesela geçen ÖSS’deki kopya skandalına karışan ama kimliği belirlenemeyen bir sürü sahtekâr ‘üniversiteli genç’ sıfatı kazandı.  Başarılı mı onlar şimdi? Neyi başardılar? 

Ya iş dünyası? Mesai arkadaşının ayağını kaydırıp onun yerine terfi etmek mi başarı? Patronun egosunu düzenli şekilde beslemek mi yoksa?  

Başarı ünlü olmaksa, en ünlü pizzacının en lezzetli pizzayı yaptığından emin miyiz? En meşhur otele gidince en güzel tatili geçireceğimiz garanti mi? Estetik ameliyatlar yüzünden tuhaf yaratıklara dönen Hollywood yıldızları meşhur olmayan bir plastik cerraha gitmiş olmazlar, değil mi? O halde ün = başarı formülü geçerli değil.

Zengin olmak mı başarı? Elbette diyenlere sormak isterim: Bazı mesleklerin en zengin temsilcilerini hiç tanımayız. Soyguncuların, dolandırıcıların, hırsızların en başarılıları hiç yakalanmayanları. Zengin olmuşlar. Yakalanmamayı da becermişler. Peki, başarılı sayılırlar mı? Yahut piyangodan büyük ikramiyeyi kazanıp zengin olanların hangi başarısından söz edeceğiz? Bir de mirasyediler var tabii… Demek ki para = başarı formülü de fos çıktı. 

***

Ahlâki değerlerimizi insanın üreme faaliyeti ile sınırladık. Sanki başka eylemlerin ahlâkla ilgisi yokmuş gibi! Başarı yerine şöhreti ve parayı amaç edinenler bu uğurda her yolu mübah sayıyor. Toplum adeta banknot ve ekran dinine tapındığından olsa gerek, epey de itibar görüyor, bu ünlülerle varsıllar. Ya da fikir, eser hırsızı intihalciler pekâlâ bilim adamı sayılabiliyor mesela… 

Çocuklarımıza başarının para ya da şöhretle aynı şey olmadığını nasıl öğreteceğiz? Kendi kirlenmişliğimizi onlara aynen nakletmemiz halinde pek de aydınlık günler görmeyeceğimiz aşikâr.
Tesadüfen tanıştığım bir ilköğretim öğrencisi, okulda yaptığı “çevre dostu ambalajlar” konulu projenin fotoğraflarını Facebook sayfasına koymuş. Arkadaş listesindekilerden bir teki bile “beğen” şeysine basmamış. Ağlayarak anlatıyordu. Öğretmenin beğendi mi diye sordum, çok beğenmiş. Hatta tam not almış ama halinden memnun değil. Çünkü hemen tüm yaşıtları gibi o da ünlü olmak istiyor. Başarının, kalabalıklar tarafından alkışlanmak olduğunu düşünüyor. Üstelik bu olan biteni de bir ekrandan izlemesi gerek! Biraz daha büyüsün, o naif projeden para da kazanmak isteyecek. 

Bir zamanlar mahallenin en saygın kişisi doktor bey idi, hocanım idi, savcı bey idi. Şimdi? Ne iş yaptığı tam olarak bilinmese de pahalı bir otomobile binen her türlü kimse muteber sayılıyor… Köyün en tahsillisi değil, en paralısıyla en şöhretlisiyle övünülüyor…

Kimse başarılı olmak istemiyor, aslında. Sadece zengin olmayı, ünlü olmayı hatta mümkünse ikisini birden elde etmeyi arzuluyorlar. Bunlar olmayınca isterseniz yeni bir gezegen keşfeden uzay bilimci olun, başarınız yok hükmünde… 

***

Bu çarpık anlayışı gelecek kuşağa bulaştırmamak için ne yapabiliriz? Öncelikle uzun uzadıya anlattığım bu durumda, yani başarı eşittir para veya başarı eşittir şöhret formülünde bir saçmalık görmüyorsanız, çocuğunuza da bir hayrınızın dokunacağı şüpheli. Şöhret ve para başarının olsa olsa bir sonucudur, kendisi değil. Gerçek başarının ne kadar birinci tekil şahıs bir hal olduğunu çocuğa anlatmak için onu başarısızlıkla tanıştırmamız gerekir. Üstesinden gelemeyeceği görevler vererek değil elbette, gerçekçi ve dürüst olarak. 

Anneler, babalar, büyükanne ve büyükbabalar, öğretmenler. Lütfen uyduruk karalamalarına bakıp  “aman da ne şahane resim yapmışsın” diye çocuğu şımartmayın. Ressamlığın o karalamalardan ibaret olduğunu sanabilir. Kendini geliştirmek için de bir sebebi kalmaz. Ayağı topa değdi diye bilmem hangi futbol takımına girebileceğini sanmasın. El yazısı çirkinse bunu yüzüne söyleyin. Ayakkabısını bağlayamıyorsa hemen cırtlı pabuç almaya koşmayın. 

Kalbini kırmadan, duygularını incitmeden ama açıkça ve net “olmamış” deyin. Tekrar denemesi için cesaretlendirin. Bu denemeler sırasında yanında olun, destekleyin. Daha fazla emek verirse daha iyisini yapabileceğini bilsin ama yalandan başarıların madalyasını da takmasın, kendini aldatmasın. Her şeyi yapabileceğini sanan, alkış almadan duramayan aferin arsızı bir çocuk önce sizin hayatınızı cehenneme çevirecek, unutmayın. 

Çünkü böyle giderse halimiz yaman. Başarıyla ilgili değer yargıları çarpılmamış, görünüşe değil bilgiye önem veren, çalışkanlığı ve üretkenliği üstün tutan bir ahlâka fena halde muhtacız. 

***

Son olarak sizi gerçek anlamda başarılı biriyle tanıştırmak istiyorum. Benim de zaman zaman altyazı çevirilerini yaptığım TED konferanslarından birini izlemenizi rica edeceğim. Konuşmacı, ülkesinin en iyi okullarında okumuş, en varlıklı ailelerden birine mensup ama o bunların tümünü elinin tersiyle itmiş biri. Neler yapıp ettiğini, neden TED sahnesine çıkıp konuşacak kadar başarılı olduğunu kendi sesinden dinleyin. 

Amaç hanesine para ve şöhret yerine gerçek başarıyı yazan birini görmenin keyfine varın:

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder