TÜRKİYE CEHALETİ YENDİ Mİ?


Son yıllarda yetkililer tarafından Türkiye’de büyük bir eğitim atılımı yapıldığı, eğitimde başarıdan başarıya koşulduğu yolunda açıklamalar dinliyoruz. Basını şöyle bir tararsanız demeçleri göreceksiniz.
Peki bu iddia doğru mu?
Meseleye bilimsel yaklaşalım ve tarafsız istatistiklere bakalım.
Bir ülkenin eğitim alanında gelişip gelişmediği, iki parametreye bakılarak anlaşılır:
  1. Nicelik: 15 yaş üstü nüfusun ortalama eğitim süresi uzamış mı?
  2. Nitelik: Dünya ölçeğindeki sınavlarda başarı yüzdesi artmış mı?

Önce nicelik:

Evet, Türkiye’de yaşayan 15 yaş üstü nüfusun ortalama eğitim süresi artmış. Yurdum insanı 1950’lerde yaklaşık 1 yılını okulda geçirirken, yıl 2010 olduğunda öğrencilik süremiz 7 yıla çıkmış.
Artmış mı? Artmış.  Yeterli mi? Karşılaştırmak gerek. Bakalım başka ülkelerde 2010 yılı ortalama eğitim süresi neymiş:

ABD: 13 yıldan fazla
Almanya: 12 yıldan fazla
Rusya: 11,5 yıl
Japonya: 11,5 yıl
İran: 9 yıla yakın
Suudi Arabistan: 8,5 yıl

Cevap? Ortalama eğitim süremiz yeterince artmamış.
Çağdaş ülkeleri bir yana bırakalım.
Örnekse, komşumuz ve rakamsal veriler açısından benzerimiz olan İran‘da 1950’de ortalama eğitim süresi 1 yılın bile altındayken İran 2010 itibarıyla bizi epey geçmiş. Ya da Suudi Arabistan‘a rahatça “cahil, bilimden uzak” diyenler rakama bir daha baksın lütfen.

Bu istatistik hakkında daha fazla bilgi edinmek isteyecekler için aşağıya haritaları bırakıyorum. Görsele tıklayıp araştırmanın canlı bağlantısına da gidebilirsiniz.


Peki ya nitelik?
Dünyanın hemen her ülkesinde, 15 yaşındaki öğrencilere uygulanan bir sınav var: PISA testi. Açılımı The Programme for International Student Assessment, yani Uluslararası Öğrenci Değerlendirme Programı.

Sınav Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü (OECD) tarafından üçer yıllık dönemler hâlinde düzenleniyor ve 15 yaşındaki öğrencilerin bilgi ve becerileri değerlendiriliyor.
Sınav sonuçları üzerinden lkelerin karşılaştırılması geleceğe dönük önemli ipuçları sağlıyor. Şimdi 15 yaşında olan bireyler bir 10 yıl sonra yetişkin profesyoneller olarak üretime katılacak. Hangi ülkenin 10 yıl sonraki üretim gücü diğerinden fazla olacak, onu gösteriyor PISA testi.

2015 raporu henüz tam olarak açıklanmadı. Ama bakalım bizim çocuklar 2012 PISA sınavında ne kadar başarılı olmuş?




Karmaşık bir tablo, gerekli bilgileri şuraya çıkarayım sizin için:
Matematikte ortalama puan 494. Bizimkiler 448 tutturmuş.
Fende ortalama puan 501. Bizimkiler 463 almış.

Okuduğunu anlama testinde ortalama puan 496. Bizimkiler 475’te kalmış.
Genel ortalama açısından 2012’de 65 ülke içinde 43. olmuşuz.  Üç yıl öncesinde, 2009 PISA’da da 65 ülke içinde 43. sıradaymışız… Cevap? Başarı açısından yerimizde sayıyoruz.

Özet?
Günümüzde dünyanın en güçlü 20 ekonomisi (G20) arasında bulunan ülkemiz, ortalama 7 yıllık eğitim süresi ve dünya ortalamasının epey altındaki başarısı ile on yıl sonra, 2026’da bu listede kalamayacak gibi görünüyor ne yazık ki…




Kaynak: Kılavuz Kirpi

OKULLAR AÇILIRKEN: ÖĞRENCİNİN KURTULUŞ PLANI


Okullar açılıyor.

Yazın güneşli yüzü, tiril tiril kıyafetler, o güzelim serbestlik, sanki her istediğini yapabilecekmişsin hissi göz açıp kapayana kadar geride kalacak. Sen yine o zorunlu hareketler dönemine gireceksin.
Biliyorum, sevmediğin okul ya da okula gitmek değil. Şunu yap, bunu yap, sınava çalış, falanca öğretmenin tuhaf huylarına katlan, filancanın kaprisini çek… Üstüne bir de yağmur, soğuk ve gri havalar, erken kalkmak, uykusuzluk, dırdır vırvır… Sevmediğin asıl bunlar.

Bunca can sıkıntısı içinde, muhtemelen ıskaladığın bir ayrıntıya dikkatini çekmek isterim.
Sen tam da şimdi, bu yaşında HAYATINI inşa ediyorsun. 10 – 15 yıl sonraki SEN‘in resmini çiziyorsun.

Kim olacaksın? Nasıl biri? Başarılı? Mutlu? Hayatından memnun?
Nasıl bir mesleğin olacak? Nerede çalışacaksın? Kimseye muhtaç olmayacak, özgürce yaşayacak kadar para kazanabilecek misin? İşini sevecek, kendini geliştirecek misin?
Bütün soruların cevabı bugün ne yaptığına göre verilecek.

Harika bir okulun, kafası çalışan bir ailen yoksa (ki inan pek kimsede yok onlardan) sana söylenmeyen çok önemli bir şey var: Neye, HANGİ ZAMANA, bir profesyonel olarak kimler arasında yaşamaya hazırlandığını bilmen gerek.

İçini sıkan tüm duyguları kovalamana, tüm öğretim yılı boyunca olumlu ve üretken kalmana yardımcı olacak, aşağıdaki bilgiler.
Ergenlikten kurtuluş planın olacak.
Çoğunlukla saçmalayan BÜYÜKlerin kıskacından kurtuluş planın olacak.
Gelecekteki SEN‘e ulaşman için yol haritan olacak.

21. yüzyılda iş yapacak / iş arayacak, bir meslek icra edecek her mutlu ve başarılı bireyin edinmesi, sahip olması gereken bir dizi bilgi ve beceri var. Aşağıdaki tabloda onları göreceksin. Her birini dikkatle oku. Bu senin kurtuluş planın. Bunlar cebindeyse, tamamdır. Başarı, kazanç, övünç, serbestlik, gurur, tatmin… Hepsi senin olacak.

Dünya Ekonomik Forumu senin için araştırmış, listelemiş. Buyur, işte kurtuluş planın:


Ne yap ne et, bu bilgi, beceri ve özelliklerin sende olmasını sağla. Kimden öğrenebiliyorsan ona takıl, kim sana bu nitelikleri katıyorsa onunla ol. Birkaç yıl sonra adını bile hatırlamayacağın insanlarla uğraşarak zamanını ve enerjini ziyan etme.

Unutma.
Sen bu dünyada bir tanesin. Teksin. Ve kendini var etmek sadece senin elinde.  Tam da şimdi, bu yaşında HAYATINI inşa ediyorsun. 10 – 15 yıl sonraki SEN‘in resmini çiziyorsun. Saçma sapan konular ve olumsuz duygularla yitirecek zamanın yok.

Haydi, kolay gelsin.



Kaynak: Kılavuz Kirpi

OKULLAR AÇILIYOR AMA EĞİTİM HALA HASTA



İki hafta sonra okullar bir kez daha açılıyor. Ve ben neredeyse 15 yıldır eğitim üzerine yazılar yazıyorum.
Öğrenci, öğretmen, okul yönetimi, gençlik, çocuk yetiştirme, pedagoji, eğitim felsefesi, öğretmen yetiştirme, vs. başlıkları altında bildiklerimi, 20 yıllık hocalık deneyimimde öğrendiklerimi, merak edip araştırdıklarımı, yabancı dillerden tercüme ettiklerimi, eğitim dünyasına bir yerinden temas eden herkesle paylaşmaya çabalıyorum.
Hoca kartvizitimi çekmeceye kaldırıp eğitim yazarı olarak çalışmaya başladığım ilk yıllarda üzerinde kalem oynattığım konular, bugün ne yazık ki “dekoratif” meseleler derecesine düştü. Deneyimli, bilgili ve cömert eğitimciler olarak bir fark yaratabileceğimize dair başlangıçta taşıdığım umut ise yerini “umarım artık dibe vurmuşuzdur da zemine bir tekme atıp yukarı çıkmaya başlarız” ümidine bıraktı.
Milenyumdan bu yana eğitim sistemimiz gitgide, akbabalarca didiklenen yaralı bir ceylana benziyor. Hala canlı, nabzı atıyor ama hayata dönme ihtimali her gaga darbesinde bir parça daha azalmakta.

https://srffoundation.wordpress.com/2011/01/17/mewat-mondays-what-is-a-classroom-without-lights-or-furniture/

Peki, ne yapacağız?
Ceylanı akbabaların insafına mı terk edeceğiz?
Yalnız kendi çocuğumuza odaklanıp, onun geleceğini kurma ve kurtarma gayretine kilitlenip büyük resmi görmezden gelmeye mi devam edeceğiz?
Hayır.
Öncelikle, bir tek çocuğun eğitimi ile yükümlü bir ebeveynden, binlerce çocuğun eğitiminden sorumlu yöneticilere kadar her birimizin yapabileceği bir şeyler var. Bunda mutabık kalalım.
Sonra eğitim sistemimizi “hasta” eden şeyleri doğru ve açıkça belirleyelim. Teşhisi doğru koyamazsak tedavi yerine abuk sabuk müdahalelerle yıllarımızı ziyan ederiz. Gelecek yazıda eğitim sistemimizin temel ve büyük hastalıkları üzerinde duracağım.
Son olarak eğitimden ekonomiye, adaletten yurt savunmasına kadar hayatın her ama HER alanında bilimsel ve rasyonel bir yaklaşımı benimsememiz gerektiği gerçeğini akılda tutmalıyız. Reform adı altında yapılan her değişikliğin NEDEN? sorusu ile sınanması gerekir. Ve 20 milyon çocuğun kaderini belirleyen hiç kimse “çünkü canım öyle istiyor” diye cevap veremez bu soruya.
Bu değişiklik neden yapıldı sorusunun cevabı daima “çağın koşulları bunu gerektiriyor, çünkü…” olmalı ve bilimsel, rasyonel, iyi ölçülmüş verilerle açıklanmalıdır.
Aksini kabul etmemeliyiz.
Unutmamalıyız ki, biz anahtarı teslim etmezsek kimse hayatımızın direksiyonuna geçemez.
İki hafta sonra okullar açılıyor. Yeni eğitim öğretim yılında evlatlarınıza ve “anahtar”ınıza sahip çıkınız.