TÜRKİYE'Yİ BEKLEYEN ASIL TEHLİKE




Türkiye'yi bekleyen asıl tehlike aptallaşma riskidir, yekten söyleyeyim.

Bir ülke, bir toplum, milyonlarca kişiden oluşan koskoca bir sosyal gövde nasıl aptallaşır?
Sandığınızdan daha kolay ve hızlı ne yazık ki...





Size kısaca 25. Evren deneyinden bahsedeyim:

Deney, odalara bölünmüş kapalı bir ortamda ilk 4 fare ile başlıyor. Bir aşamada bazı odalardaki nüfusun diğerlerine oranla fazlaca artması ile önemli bir dizi değişiklik gözleniyor. Nüfusun arttığı odalardaki fareler birbirleriyle dostça ilişki kurmayı bırakıyorlar. Oysa nüfus daha düşükken birçok fare birlikte yemek yemeyi, bir arada bulunmayı tercih ediyordu. Ortam kalabalıklaştıkça dostane ilişkiler yerini gitgide iletişimsizliğe ve düşmanlığa bırakıyor. Hele de bu gergin ortama gözünü açan yeni nesiller saldırgan davranışları daha hızlı geliştiriyor.Fareler arasında savaş başlıyor. Yavruları yemeye, birbirlerini öldürmeye odaklanıyorlar.

Az sayıda fare en üst kattaki odalara çekiliyor ve hatta bazıları odanın girişini kapatmaya çalışıyor. Bunlar aşağıdaki karmaşadan izole bir biçimde, sistemle uyumlu olarak hayatlarını yemek yeyip, uyuyarak geçirmeyi tercih ediyor. Çiftleşmiyorlar, savaşmıyorlar. Onların da yaşlılıktan birer birer ölümüyle deney ortamında fare kalmıyor.

İki yıldan uzun süren bu çarpıcı deneyin son derece kısa bir özeti, bu. Merak edenler yukarıda, deneyin adına tıklayarak Matematiksel sitesindeki ayrıntılara ulaşabilir.





Bu deney bana neyi düşündürdü?

Bakıp besleyemeyeceğini bile bile çocuk üstüne çocuk yapanları, evsizleri ve dilencileri, bir türlü bitmeyen yoksulluğu, sömürgeciliği, sefaleti, hırs ve çıkar uğruna başlatılan savaşları, yalan söylemeyi alışkanlık haline getiren devlet / şirket / kurum yöneticilerini, üniversitelerin "kârlı" olmadığı gerekçesiyle kapatılan fizik / kimya / biyoloji bölümlerini, siyasi baskıyla değiştirilen deprem fay hattı haritalarını...

İnsanoğlunun sonu deney kutusundaki fareler gibi mi olacak?
Belki hayır, ama belki...





Geçen Cumartesi Dünya Günü'nde, 22 Nisan 2017'de dünya tarihinde iz bırakabilecek bir sürecin ilk adımı atıldı, duydunuz mu? Yeryüzünde 600'den fazla şehirde "Bilim Yürüyüşü" düzenlendi.

Yüz binlece insan sokaklara döküldü ve yaşama bilimsel, rasyonel, akılcı düşüncenin yön vermesini talep etti. Bilimin önünün kesilmesine engel olmak için ilk adımı attı.

Biz duymadık.
Duymalıydık.

Çalışmalarını yürekten desteklediğim Evrim Ağacı'nın kurucusu Çağrı Mert Bakırcı, aşağıdaki videoda Bilim Yürüyüşü'nün nedenlerini, amaçlarını dört başı mamur şekilde anlatmış. Biraz uzunca ama lütfen izleyiniz. İnanın hayatınızın en aydınlatıcı 30 dakikası olacak.

Hayat bilime ve akla göre düzenlenmezse sonumuz deney fareleri gibi olacak. Dinozorlar gibi olacak. Daha canlı bir örnekle, 1999 depreminde ne yaşadıksa onu yaşayacağız. Bilime, hayata, gelişmeye sahip çıkmamız lazım.




Kaynak: Kılavuz Kirpi

23 NİSAN 1920’DEN SÖZLER VE GÖRÜNTÜLER


23 Nisan 1920’de TBMM’nin açılmasını, yüzyıllar süren esaretin bitmesi ve halkın kendi kaderini, temsilciler aracılığıyla eline alması olarak öğrendik, bildik.
Bu bilginin sağlamasını yapmak için Kılavuz Kirpi’nin mütevazı sayfaları yeterli değil elbette ama özellikle bu bayram ecdada dönüp bir bakmak gerek. 23 Nisan ruhunun çocuklara renkli giysiler kuşandırmaktan daha derin, daha köklü bir anlamı var. Hatırlamanın vaktidir…

İşte tarihi vesikalarda 23 Nisan 1920.

TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİNİN AÇILIŞINA DOĞRU

Her çeşit hazırlıklar tamamlandı. Türk Milletinin tarihinde yeni bir devir açılıyordu, özgürlüğün kazanılması Meclisle olacaktı. 23 Nisan’da Ankara gerçekten tarihî bir olaya hem şahit oluyor hem de sahne oluyordu.

Bütün bu olaylar harikalarla dolu olan tarihimizde milletin yaşa­maya verdiği önemin ve özgürlük tutkusunun bir delilidir.

Bugün millet tehlikeler sağanağına tutulan ve yok edilmek istenen varlığını kurtarmak için Meclisini açıyordu.

Millet Meclisinin Ulus Meydanındaki ittihat ve Terakki Kulübü binasında açılmasına karar verildi.

23 Nisan 1920’de Meclisin açılışını bizzat gören o günkü gazeteci, tarihçi E. Behnan Şapolyo şöyle diyor: (1)

«Bina henüz tamamlanmamıştı. Kiremitleri bile döşenmemişti. Pek çok noksanları vardı. Kiremit yetmedi. Ankaralılar kendi çatılarından kucak kucak kiremit taşıyarak çatıyı kapattılar. Bu manzara çok anlam­lıdır.

Mecliste mebusların oturacağı sıra bile yoktu. Ankara Muallim Mektebinin tatbikat okuluna ait sıralar getirildi. O tarihte Ankara’da elektrik de yoktu. Kahvelerin birinden alınan petrol lambası asılarak aydınlatma sorunu da halledildi. Salonun koridoruna mebusların su içmesi için üç küp konuldu, üzerlerine maşrapa bırakıldı. Sokağa bakan ilk oda da Riyaset (Başkanlık) odası yapıldı. Daha sonra meşhur Hattat Hulusi Efendinin yazdığı «Hâkimiyet Milletindir» tabelâsı kürsünün arkasına asıldı.»

 

(1) ŞAPOLYO, Enver Behnan. Mustafa Kemal ve Birinci Büyük Mil­let Meclisi Tarihçesi. Ankara. 1969.

BÜYÜK MİLLET MECLİSİNİN AÇILIŞI

Bütün bu hazırlıklar tamamlandıktan sonra Millet Meclisinin açılış merasimi başladı. Açılışı haftada iki defa çıkan Millî Mücadelenin yayın organı 28 Nisan 1336 (1920 Çarşamba) günkü Hâkimiyeti Milliye Gaze­tesinden izleyelim.

«Bir ay zarfında ve fevkalâde bir surette icra kılınan intihabat neti­cesinde teayyün eden mebuslar peyderpey Ankara’da toplanıyorlar, işgal ve esaret altına geçen ve dehşetli bir tazyik altına alınan İstanbul’dan kaçabilen diğer mebuslar dahi yine Ankara’da onlara iltihak ediyorlardı.

Nihayet Büyük Millet Meclisinin 23 Nisan Cuma günü küşad edil­mesi karargîr olarak o gün mebusanı kîram ile beraber küçük büyük bilumum memurini hükümet ve eşrafı ahali-i memleket Hacı Bayramı

Velî Camii Şerifinde toplanmaya müsaraat bir cemaati kübrâ ile cuma namazının edasından sonra önde lihye-i saadet (sakalı şerîf) ve sancâk-ı şerifi hamil bir heyet-i ulemâ ve meşayih, tekbir ve tehlîller ile Kulübü mü’minîne ruhanî feyizler saçtıkları halde alay ile Büyük Millet Meclisi dairesine muvasalat olunmuştur.

Meclisi âlinin kapısında beliğ bir dua ile kurbanlar zebhini müteakip herkes içeriye dahil olmuş ve lihye-i saadet ile sancak-ı şerîf kemalî ihtiram ile kürsi-i riyaset üzerine vaz olunarak zaten cami-i şerifte baş­lamış olan hatmi Kur’an ile Buhari-i Şerîf kıraatinin son kısımları teyemmünen orada ikmal edilmiş ve bunu da hal ve zamanın muktezasma tama­men mutabık bir duayı müteakip Reis-i Sin (en yaşlı üye) Sinop Me­busu Şerif Bey riyaset mevkiine çıkmasıyla Büyük Millet Meclisi açıl­mıştır.»

Yukarıda belirtildiği gibi 23 Nisan 1920 tarihinde Büyük Millet Meclisi Cuma günü saat 13.45’te bu şekilde açıldı. Mecliste 337 milletvekili bulunması gerekirken ilk toplantıya 115 kişi katılabilmişti.

Meclisin açılışı en yaşlı üye sıfatıyla Sinop Mebusu Şerif Beyin açış konuşmasıyla oldu.


http://www.haberturk.com/gundem/haber/1229203-mustafa-kemal-meclisin-namazlarla-dualarla-acilmasini-emretmisti

http://www.haberturk.com/gundem/haber/1229203-mustafa-kemal-meclisin-namazlarla-dualarla-acilmasini-emretmisti

http://www.haberturk.com/gundem/haber/1229203-mustafa-kemal-meclisin-namazlarla-dualarla-acilmasini-emretmisti

https://haberguncel.blogspot.fi/2016/09/isgal-yillarindan-ilginc-animsamalar-cevat-kulaksiz.html


SLOVENYALI OLMAK İÇİN GÜZEL BİR GÜN: 16 NİSAN PAZAR




Bir harita, bir marş, insanlık tarihi ve Pazar günkü referandum…
Ne alaka? Birbiriyle ilgisi olmayan bu şeyleri neden ardarda yazdım?

Dikkatli okurlar bilir, ben aslen Tarihçiyim. 20 yılı aşkın süre gençlere Tarih öğrettim. Ee hoca, bir zahmet özetlesen dünya tarihini derseniz şunu söylerim:
Dünya üzerinde -gün itibarıyla 7,5 milyar- insanoğlu; var gücümüzle daha çok üremek, daha uzun yaşamak, daha fazla tüketmek için birbirimizi yüzyıllardır didikleyip duruyoruz. Çoğunluk elindeki biri iki etmekle uğraşmıyor, karşısındakinin birini kapmaya, böylece yükselmeye bakıyor.
İnsanlık tarihinin özeti budur. Savaş, kıyım, katliam, cinayet, nefret, düşmanlık, ötekileştirme, haksızlık, haksızlık, haksızlık…
İnsan eylemden ibaret değil elbet. Bir de fikirler var, inançlar, duygular, düşünceler.
Dünya tarihine geçmiş fikirlere baktığımızda insanlığa bir gıdım iyilik katan, hayata bir nebze güzellik ekleyen tüm felsefe ve inançların ortak özelliği: Yarının bugünden daha güzel olacağına ve bunun insanların emeği, dostluğu ve dayanışmasıyla başarılacağına duyulan güven.

Milli marşlar nelerden bahseder, bilseniz şaşarsınız. Ezici çoğunluğu vatana övgü üzerine kuruludur. Bazıları kutlu bir savaştan bahseder, kimileri bir lidere ya da aileye methiyeler düzer, başka bir bölümü ise bayrağa ya da ana dile güzellemedir.



Yeryüzünde tek bir ülkenin milli marşı dostluktan, dünya barışından, kardeşlikten söz eder: Slovenya milli marşı. İşte sözleri:

Zdravljica / Şerefe
Bütün milletler çok yaşasın (Tanrı tüm milletleri korusun)
Güzel ve aydınlık günler uman ve onun için çalışan
Güneşin ısıttığı tüm toprakları dünyanın
Savaştan azade olsun (Çatışmalardan uzak olsun)
Dünyanın tüm insanları özgür olsun diyenler (Tüm insanlık için hürriyet dileyenler)
Husumet (düşmanlık) nedir bilmesin.


1800’lerde şiir olarak yazılan ve 1905’te bestelenen bu eser, 1994’te Slovenya milli marşı olarak kabul edilmiş.
Çocuklarımıza öğretmek, bir gün gerçekleşeceğine inanmak ve o uğurda çalışmak için ne güzel dilekler ne insanca temenniler, değil mi?
Gelin bir günlüğüne Slovenyalı olalım.
Dünyanın tüm halkları milletleri için iyilik, dostluk, barış dileyelim.
16 Nisan Pazar günü sandık başına gittiğimizde, yarının bugünden güzel olacağına inanarak oy verelim…

http://www.tic-podnanos.si/2016/09/13/utrinki-s-snemanja-nanos-10-9-2016/

Kaynak: Kılavuz Kirpi