BU BİR 4+4+4 YAZISI DEĞİL AMA OLABİLİR DE - 14 Mart 2012



Hayatımıza son 15-20 yılda giren teknolojik teçhizatın acayip bir özelliği var: Fabrika ayarları. Ne demek bu? (İyi niyetle açıklamaya başlamadan önce okumaya devam) Farklı ülkelerde, farklı şehirlerde satın alınmış cep telefonları, bilgisayarlar, şunlar bunlar neden tıpatıp aynı fabrika ayarlarına sahip?

Bir süredir aklımı buna taktım: Fabrika ayarları ve varsayılan özellikler. Platon’un idealar dünyasını düşündürüyorlar. Sanki her şeyin, herkesin bir ideal hali varmış da istenirse sonradan o “normal” hal üzerinde değişikliğe gidilebilirmiş gibi. Sanki aynı fabrikada üretilmişler gibi. 

Mesela neden elimize hiçbir ayarı yapılmamış, biçimlendirilmemiş halde gelmiyor o akıllı telefonlar?  Neden “default” yani varsayılan bir ekran görüntüsü var? Neden o simgeler kare biçiminde? Sadece hangi işlere yapacağını ve nasıl çalışacağını açıklayan basit bir kullanma kılavuzu eşliğinde gelse bilgisayarımız, kimseden yardım dilenmeden fişe taksak, çalışsa mesela? Bir devrin güzelim televizyon makinaları gibi… 

Teknoloji tanrılarının önümüze attığı ve “budur” dercesine dayattığı standart ve ortak bir hal sahiden var mı? Bu varsayımla hareket eden mucitler gerçek hayatta bir şeyi referans alıyor olmalılar. “Varsayılan” halin yaşamda bir karşılığı olabilir mi?

Adamakıllı saçma gelen bu düşünceleri, elimle sigara dumanını dağıtırcasına kovalıyorum. Tam rahatlamışken bu defa Rakel Dink’in o dokunaklı sözleri aklıma geliyor: “Bir bebekten bir katil yaratan karanlık”. 

Zavallı öğretmen aklım iyice karışıyor: Bebeklerin tamamen masum, tertemiz, tümü olumlu duygulardan oluşan bir varsayılan donanımla doğduğunu nereden biliyoruz?

Daha ilk günden dedesinin kulaklarını, dayısının bakışlarını, annesinin gülüşünü ve babasının saçlarını almış vaziyette dünyaya gözlerini açtığına ikna oluyoruz da, mesela falanca akrabası gibi vicdansız, filancası gibi akılsız olacağına ihtimal vermiyoruz. 

İnsanın fabrika ayarları var mı? Hepimizin iki kolu iki bacağı olması gibi ortak bir kişilik varsayılanımız da var mıdır? İnsanı eğiteceksek, yetiştireceksek bunu bilmemiz gerek. Yoksa tek tip, eşit ve standart bir eğitimin adaletli olduğunu nasıl savunuruz?

***

İnsanın doğduğu gün pür iyilikten oluştuğunu kabul edersek yanılırız. İnsan yavrusu gözlerini, onu dünyaya getirenlerin genetik mirasıyla açar. Bu yüzden her bebeğin “fabrika ayarları” farklıdır.
Kimileri insanları binalara kapatıp ateşe vermeyi normal addeder, kimi de isteklerini gerçekleştirmek için en yakınlarına azap çektirmeyi. Onun fabrika ayarlarına göre bu varsayılan bir özelliktir. Bu derece dehşet verici olabilir, fabrika ayarları. Yoksa bunca katliam, soykırım, sürgün, eziyet niye var dünyada?

***

İster mizaç deyin, ister natura. 3 yaşını tamamlamış bir çocuğun temel kişilik özellikleri oluşmuştur. Bundan sonra çevresel faktörlerin etkisi, eğitim ve sair ile yapılabilecek değişiklikler sadece değerler ve tutumlar üzerinde olacaktır. Sadece değerler ve tutumlar.
Üstelik eğitim süreçlerini tümüyle kontrol edebileceğimizi de sanmayalım. Beynin nasıl öğrendiği, kalıcı öğrenmenin nasıl cereyan ettiği hala bilim adamlarını uğraştıran sorular. Örnekse 9. sınıfa giden bir çocuk 10-15 kadar değişik ders görür. Bunlardan bazılarını diğerlerinden daha fazla sever, bazılarında durumu idare ederken bazılarında daha başarılıdır. Türkçe dersini seven bir öğrenci İngilizce dersini sevmeyebilir. Ya da aynı öğrenci, öğretmeni değiştiğinde Türkçe dersinden nefret eder, düşük notlar alır hale gelebilir. 

Benzer örnekleri çoğaltmak mümkün. Sadece şu kadarını düşünelim: Sıradan bir gününüzü aklınızdan geçirin. Gün boyunca yaptığınız işleri yapmayı nerede öğrendiniz? Ne kadarı ilk ve orta öğretim okullarında öğrenildi? 

Eğitim süreçleri içinde okul yalnızca etkenlerden biridir. Aile, akraba ve arkadaş çevresi, medya, sokak, kitaplar, sanat gösterileri, atölyeler, iş yerleri, otobüs durakları… Her an size bir şey öğretebilir. Bizi fabrika ayarlarımızdan çıkaran, çıkaramasa da varsayılan halimizden farklı değerler ve tutumlar geliştirmemizi sağlayan ne çok faktör var. 

***

Büyük Alman filozof Goethe “İnsanlara oldukları gibi muamele edersek, onları daha kötü kılarız. Eğer onları olmaları gerektiği gibi ele alırsak, olabilecekleri kadar iyi yaparız” demiş.
Demek ki “fabrika ayarları böyleymiş, ne yapsak boş” demek olmaz. Kaç yıla kaç yıl kattığımızın, okulun kapısına nasıl bir tabela astığımızın, öğretmen sıfatıyla derse kimleri soktuğumuzun aslında pek bir kıymet-i harbiyesi yok.  Unutmayalım ki Rönesans’ı da, Reform’u da, Fransız Devrimini de, yıktıkları sistemlerin içinde ve o sistemin okullarında yetişmiş insanlar gerçekleştirdi.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder