GENÇLER NE İSTER? - 20 Haziran 2012



Franz Kafka “gençlik mutluluktur, zira güzelliği görebilir” demiş. James Joyce da “şeytan aslında, İsa’nın bir an görünüp kaybolan romantik gençliğidir” sözleriyle tarif etmiş gençliği. Sigmund Freud ise “gençler bilebilse, yaşlılar yapabilse” diyor.

Gençlik tarih boyu tazeliği, enerjiyi, umudu ve olanakları temsil eden bir fenomen. Hayatı, güçlükleri, katlanmak zorunda kalınacakları bilmediğimiz, bu karşın enerji ve kudretle dolu olduğumuz yaşlar, gençlik yılları. Edebiyatta, sanatta gençliği yılgınlıkla, umutsuzlukla bir tutmak, pek âdetten değil. 

Oysa 2012 Türkiye’sinde bir takım rakamsal veriler alışıldık gençlik tasviriyle çelişiyor. 500 bin genç, hayata havlu atmış gibi. Nasıl mı?

Önce, bazı kısaltmalarla tanışmamız gerek. Örneğin YGS, yükseköğretime geçiş sınavı. Yani liseyi bitirenlerin ya da lise son sınıfta okuyanların üniversiteye gidebilmek için girdiği iki sınavdan ilki, bir bakıma 1. basamak sınavı. Bu sınavı geçebilenler LYS diye anılan Lisans Yerleştirme Sınavına girmeye hak kazanıyorlar. Her aday kendi branşında fen, matematik, sosyal bilimler ve Türkçe-edebiyat testlerinin yer aldığı bir dizi sınava tabi tutuluyor. Bunları da başaranlar 4 yıllık fakültelere yerleşmek için bir tercih listesi hazırlıyorlar. 

2012 yılında YGS’ye giren ve baraj puanı tutturup LYS’ye başvurma hakkı kazanan 1 milyon 329 bin 680 aday var. Rakam akıl alır gibi değil. Avrupa’da büyükçe bir kentin nüfusu kadar! Yaklaşık 1.350.000 genç, ikinci basamak sınavlarına girecek. Girecek ki, en azından bir yıldır uğraştığı, didindiği, ulaşmak için dershanelere, deneme sınavlarına koşturduğu amacı gerçekleşsin, LYS’ye girip istediği bölüme yerleşsin. 

Ama öyle olmuyor işte. 

1.350.000 gençten yaklaşık 500.000’i (yazıyla: beş yüz bin) ikinci basamak sınavlarına başvuru bile yapmamış. Yarım milyon genç, yolun yarısında havlu atmış, yarıştan çekilmiş, pes etmiş. Elbette elleri hepten boş değil. İsterlerse sadece 2 yıllık yüksekokullar arasından seçecekleri bölümlerden oluşan bir tercih listesi hazırlayabilir, YGS puanlarıyla buralara yerleşebilirler. 

Ancak kimse beni bu 500.000 adayın hepsinin de gerçekte 4 yıllık bölümleri hedeflemediğine, zaten 2 yıllık bölümleri istediğine inandıramaz. Yıllarca dershane öğretmeni olarak çalıştım. Binlercesinin üniversiteye giriş döneminde neler yaşadığına, hangi evrelerden geçtiğine tanıklık ettim. Rutin ders saatleri dışında konu tekrarı veya soru-cevap çalışması yaptığım etütleri, gelen öğrenci sayısının çokluğundan kantinlerde yapmak zorunda kaldım. 

Üniversite giriş sınavlarına hazırlanma kararı alan her öğrenci, %1’lik dilimden öğrenci alan, en yüksek puanlı bölümlere yerleşmeyi hayal eder. Bunun istisnası yok. Zaman ilerledikçe aday, kendi branşında (sayısal / sözel / dil gibi) erişebileceği puanın ne olacağını, yerleşebileceği bölümlerin nereler olabileceğini görür ve ona göre hedeflerini gözden geçirir. Ama örnekse Eylül ayında dershaneye gelen her dil alanı öğrencisi Boğaziçi Mütercim Tercümanlığa girmek istiyordur. Ancak birkaçı yıl sonunda tercih listesinde bu bölüme yer verir. 

O halde birinci basamağı başarmasına rağmen ikinci basamağa girmeyen adayların aklından neler geçiyor olabilir?

·         Muhtemelen bu 500.000 adayın bir kısmı, yüksek ihtimalle %10 kadarı gerçekten iki yıllık bölümleri istiyor. Hayalinde bu türden bir eğitimle ulaşacağı bir gelecek var.

·         Bir bölümü ise bu yıl istediği puanı alamayacağını düşünerek, harç masrafından kaçınıyor ve gelecek yılki sınava hazırlanmaya karar verdi.

·         Bazıları 4 yıllık bir üniversite tahsiline ayıracak bütçeye sahip değil. Belki ilk sınava girerken durum farklıydı, şimdi aile 4 yıl okutacak maddi imkânlardan yoksun kaldı.

·         Muhtemelen bir bölümü saygın ve köklü üniversitelerden birinde iki yıllık bir programa devam etmeyi, yeni kurulmuş ve eğitim kalitesi hakkında soru işaretleri bulunan bir üniversitede 4 yıl okumaktan daha mantıklı buluyor olabilir. Her şehre bir üniversite açabilirsiniz ama o üniversitelerin her birine kaliteli eğitim verecek altyapı ve kadroları nereden bulacaksınız? Bakkal dükkânı değil ki bu!

·         Bırakın yazmayı, düşünmeye bile çekiniyorum ama 500.000 adayın yolun yarısında yarıştan çekilmesinin bir sebebi de “okuyup da ne olacaksın, otur evinde” yahut “geç babanla beraber işin başına, tahsilliler kaç para kazanıyor” şeklinde dillendirilebilecek muhafazakârlaşma olabilir. Kız çocuğunu 20’sine varmadan evlendirmek, erkek çocuğunu ticarete yönlendirmek ne yazık ki ülkemizde yaygın ve tehlikeli bir alışkanlık. 

Yukarıdaki sebeplerden hangisi baskındır, hangisi küçük bir azınlığa ilişkindir bilmek zor. Bir kamuoyu araştırması yapmadan tatmin edici bir cevap veremeyiz. Ancak genel yönelim maalesef yüksek tahsile saygı gösterme, eğitimliyi yüceltme yönünde değil. Bunun da çeşitli sebepleri var elbette. Atama beklemek zorunda bırakılan öğretmenlerin durumu, deprem konusunda bol keseden palavra sıkan profesörlerin tutumu, cehaletiyle övünen şarkıcıların yüzsüzlüğü, biz eğitimi savunanların işini kolaylaştırmıyor doğrusu…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder