ULTRA ŞIMARIK ÇOCUKLAR - 24 Mayıs 2012



BBC’nin 4 Nisan 2012 tarihli haberine göre ATL (Association of Teachers and Lecturers - Öğretmenler ve Öğretim Üyeleri Birliği) genel sekreteri Dr. Mary Bousted, bazı orta sınıf ailelerin çocukları karşısında el pençe divan durduğunu, onları küçük Buda’lar haline getirecek kadar şımarttığını söylemiş. Bu şımarık çocukların sınıf düzenini nasıl bozduğunu uzun uzun anlatmış. Dr. Bousted aileleri, çocuğa hayır diyecek özgüveni geliştirmeleri konusunda da uyarmış. 

Bizde de böyle mi? Bizim çocuklar da evdekilerin nazarında “hazret” statüsünde mi? Ne istese yapılan, ne söylese, ne yapsa büyük marifet addedilen zapturapta gelmez çocuklar mı yetiştiriyoruz?
Benim kuşağım için dehşet verici bu ifadeler, sanırım 21. yüzyıl ailesi için sıradan hallere işaret ediyor. Bizler “eti senin kemiği benim” denerek, kurbanlık koyun misali teslim edildik öğretmenlerimize. Arka planda eğitimin bir tür savaşım olduğu ön kabulüyle söylenen bu klişe cümle o kadar gerilerde kaldı ki… Burada bir emekliler kahvesi atmosferi yaratmak istemem ama 41 yaşında biri olarak kısa sayılabilecek bir zaman zarfında nelerin değiştiğine de bakmadan geçemeyeceğim, doğrusu. 

1970’lerde bebek veya çocuk olan bizlerin ev düzenindeki yerimiz hep son sıradaydı. Kendi kıyafetimizi seçmemiz söz konusu bile değildi. Kendimiz için alışverişe gidebilmemiz, ancak lise çağına geldiğimizde mümkün olabilirdi. Ailemiz ne alırsa giyer, önümüze ne koyarlarsa yerdik. Okula ilkokul 2.-3. sınıftan itibaren genellikle kendi başımıza gider gelirdik. Okul yarım gündü. Devlet okullarında okurduk. Özel okul nedir, bilmezdik. Uslu çocuklar olmamız, söz dinlememiz gayet normal addedilirdi. Bir Anadolu veya Fen lisesinin sınavını kazanana kadar pek bir iş başarmış sayılmazdık. 

Lise son sınıftaki arkadaşlarımın hemen hepsi böyle yetişti ve muteber üniversitelerin saygın bölümlerini kazandı. Üniversite sınavına girdiğim 1988 senesinde 1 buçuk milyonu aşkın aday arasından sıyrılıp bir yükseköğretim programına yerleşmiş olmamız da, ailelerimiz tarafından sıradan addedildi. Sözün özü, normaldik. Gayet normal. 

BBC haberinde bahsedilen ultra şımarık çocuklar bizde kırsalda ya da varoşta görülmüyor elbette. Oralarda başka sorunlar ve hayaller var. Ancak şehirli orta sınıf ailelerimiz için çocuk, “en değerli varlık”. Onun iyi yetişmesi için hiçbir “fedakârlıktan” kaçınılmıyor. Bu sırada çocuğun gelecekte bağımsız ve güçlü bir birey olması için gerekli şeylerin yapıldığından bir an olsun şüphe edilmiyor, bu uğurda çılgınca para harcanıyor. 

Şehirli orta sınıf Türk ailesi, anne – babanın yoğun bir mesaiyle ve evden saatlerce uzağa giderek çalıştığı, çocuğun önce bakıcı veya büyükanne tarafından yetiştirildiği, sonra da yuvadan anaokuluna mümkün olan en uzun süreli tam gün eğitim kurumuna verildiği bir düzen kurmuş durumda. Anne evde olmayınca çocuğun sabah 7’den akşam 6’ya kadar süren uzun günü nerede ve ne yaparak geçireceği önemli bir dert olarak çıkıyor ana babaların karşısına. Beş – altı yaşlarına gelen çocuk, gün ışımadan servise bindiriliyor, evden kilometrelerce uzaktaki okula gönderiliyor. İlköğretim ve lisede de durum değişmiyor: Yıllar, okul servisleri ile okul sıraları arasında geçiyor. Her istediği alınan, alınmaya çalışılan, amaçsız, hedefsiz, ne istediğini, kendisiyle ne yapacağını bir türlü bilemeyen, kararsız ve yorgun bir sürü genç… 

Sevgili kentli, orta sınıf ve öğrenci velisi arkadaşım. Yılda 30 bin liraya yakın okul ücreti ödüyorsun. Bu rakama ders araç – gereci, giyim, sosyal etkinlikler, teknolojik araç gereci de ekleyince ortaya çoğu için servet sayılabilecek bir rakam çıkıyor. Doğru iş yaptığından emin misin? Amaç, çocuğunun geçerli bir meslek sahibi, kendine yeten ve mutlu bir yetişkin olmasını sağlamak, değil mi? Amaç sadece pahalı değil, gerçekten iyi bir eğitim almasını sağlamak, değil mi? Şimdi dön ve çocuğuna tarafsız bir gözle bak. Ne görüyorsun? Amaç yakın mı?

Descartes’in çok önemsediğim bir sözü tam da bu noktada hatırlatılmayı hak ediyor:  Eğer gerçeği gerçekten bilmek istiyorsan, yaşamında bir kez olsun bütün şeyler hakkında şüphe et.”


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder