Sevgili meslektaşım.
Yarıyıl tatili başlıyor. Aylardır nasıl da yoruldun,
hırpalandın. Biliyorum, gençlere bildiklerini aktarmak, onları eğitmek için
canla başla uğraştın. Önündeki iki hafta bir sınıftan diğerine koşturman, sınav
hazırlaman, yığınlar dolusu sınav kâğıdını okuman veya mesleğin mecbur ettiği diğer
yıpratıcı işlerle uğraşman gerekmeyecek. Bir nebze dinlenmeni, huzurlu ve
sağlıklı zaman geçirmeni dilerim.
Sen dinlenirken öğrencilerin ne yapacak? Yarıyıl ödevi verdin mi onlara? Öyle yazılacak – çizilecek, enine boyuna araştırılacak bir şey olmasa bile, herhangi konu üzerinde düşünmelerini öğütledin mi? Örneğin insan hakları konusunda? Çocuk hakları konusunda? Gurur konusunda? Kompleksli kişilikler konusunda?
Seni, bizler gibi bir öğretmenin herhangi bir öğrencisiyle,
Samet’le tanıştırmak istiyorum. Samet, belli ki 7-8 yaşlarında bir ilköğretim
öğrencisi. İnternette dolaşan videosunu görmüşsündür. Görmedinse bir bakıver:
Videoyu çeken, harflerin ebatça küçük ya da büyük olması üzerine yetişkinlerde rastlamaya alışık olmadığımız türden bir espri anlayışına sahip olan ve sınıf dolusu çocuğa neşe (!) saçan meslektaşımız kimdir, bilemiyorum. Bilmesem, bilmesek daha iyi zaten…
Çocuğun yetişmesinde öncelikli rol anne babaya düşer, sonra
da yakın çevreye, malum. Nihayet okul çağına gelen çocuk, gelişiminde en önemli
rolü oynayacak olanla tanışır: Öğretmenle.
Anne – baba olmak için, dede, büyükanne, hala, dayı, yenge
olmak için belli bir zihinsel yetkinlik, akademik birikim, etik olgunluk veya
terbiye şart değildir. Yaşı uygun olan herkes bu sıfatları taşıyabilir. Ne bileyim,
ağabeyimin bir bebeği olur ve ben henüz aklım ermezken amca ya da hala sıfatını
yüklenebilirim. Çocuk, birkaç saatliğine bana emanet edilebilir, örneğin. Ben
de mesela 13-14 yaşlarında olmam nedeniyle, doğruyla yanlışı ayırt etmeye
erecek kadar akıl-fikir sahibi olmayabilirim. Çocuğu alıp mahalleye çıkarır,
herhangi beceriksizliğini alay konusu edip ele güne güldürebilirim. Bundan
epeyce zevk alıp, eğlenebilirim de… Yeniyetme bir ergen olduğum için yaptığımın
ne kadar çirkin olduğunu göremeyebilirim.
Böylesi bir şaka (!) ancak az önce örneklediğim koşullarda
mazur görülebilir değil mi öğretmenim?
Bu duruma tanık olsan öğretmence davranır, ergen çocuğu karşına alır,
insanlarla alay etmenin, onları küçük düşürmenin ne kadar yanlış ve ayıp olduğunu
anlatırsın.
İyi hoş da bu marifet 13-15 yaşında birinin değil de bir meslektaşın
elinden çıkmışsa? “Canım, münferit bir hata” deyip geçemeyiz, öyle olmadığını
hepimiz bal gibi biliyoruz. Ne yazık ki güçsüzle, küçükle, biçareyle uğraşmak
yalnızca kedilerle fareler arasında kalmıyor. Kendini ‘kedi’ sananlar nasıl da
‘fare’leştiklerini görmeden aynı oyunu oynuyorlar.
***
Senden öğretmenim, evet senden bir ricam olacak: Lütfen bu
yarıyıl tatilinde başını ellerinin arasına al ve şu konular üzerinde düşün:
1.
Küçük harf – büyük harf ayrımının ebatla bir
ilgisi olmadığını, bir sembol türü olduğunu çocuğa öğretmek, öğretmenin görevi
değil mi?
2.
Öğretmen, öğretmemiş ya da öğretememiş olduğu
bir bilgiyi öğrenciden talep edebilir mi?
3.
Samet bu olaydan ne ders çıkardı?
4.
Sınıftaki diğer öğrenciler bu olaydan ne ders
çıkardı?
5.
Arkadaşla, öğrenciyle, gücünün yetebildiği
herhangi kimseyle alay etmeyi öğretmek müfredatın neresinde yazıyor?
6.
Eğitim sistemimizdeki sorunların ne kadarı
öğretmenin akademik ve psikolojik yetersizliğinden kaynaklanıyor?
7.
Bu sorunları gidermek için sen, ben, diğer
meslektaşlar yani her bir öğretmen neler yapabilir?
8.
Samet’in annesi ya da babası olsaydın ne
hissederdin?
9.
Samet, küçük harf – büyük harf ayrımını bilseydi
öğretmene ihtiyacı olur muydu?
Sevgili öğretmen arkadaşım,
Sana reva gördüğüm tatil ödevi budur.
Şimdi sesini duyar gibiyim: Ama ben
asla çocuklarıma böyle davranmam diyorsun. Biliyorum. O sen değilsin. Ama
insafa sığmaz nice ayıbın faili meslektaşlar olduğunu da biliyorum. Pedagoji
eğitimi almak ne yazık ki iyi bir öğretmen olmaya yetmeyebiliyor. Sen de bunu
biliyorsun. Gözünün önünde yüzler canlanmaya başladı değil mi? Sosyal
mecralarda her 24 Kasım paylaşılanlara bir bak. Ne çok insanın canı yanmış
öğretmeninden…
Ne yapalım? O biz değiliz diye görmezden mi gelelim?
Meslektaş dayanışması diye öğretmene toz kondurmayalım mı? Milli Eğitim hatalı,
veliler hatalı, çocuklar zaten tam bir felaket… Ya öğretmen?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder