ÖĞRETMENE TATİL ÖDEVİ - 20 Ocak 2012

Sevgili meslektaşım.
Yarıyıl tatili başlıyor. Aylardır nasıl da yoruldun, hırpalandın. Biliyorum, gençlere bildiklerini aktarmak, onları eğitmek için canla başla uğraştın. Önündeki iki hafta bir sınıftan diğerine koşturman, sınav hazırlaman, yığınlar dolusu sınav kâğıdını okuman veya mesleğin mecbur ettiği diğer yıpratıcı işlerle uğraşman gerekmeyecek. Bir nebze dinlenmeni, huzurlu ve sağlıklı zaman geçirmeni dilerim.

Sen dinlenirken öğrencilerin ne yapacak? Yarıyıl ödevi verdin mi onlara? Öyle yazılacak – çizilecek, enine boyuna araştırılacak bir şey olmasa bile, herhangi konu üzerinde düşünmelerini öğütledin mi? Örneğin insan hakları konusunda? Çocuk hakları konusunda? Gurur konusunda? Kompleksli kişilikler konusunda?
Seni, bizler gibi bir öğretmenin herhangi bir öğrencisiyle, Samet’le tanıştırmak istiyorum. Samet, belli ki 7-8 yaşlarında bir ilköğretim öğrencisi. İnternette dolaşan videosunu görmüşsündür. Görmedinse bir bakıver:

Videoyu çeken, harflerin ebatça küçük ya da büyük olması üzerine yetişkinlerde rastlamaya alışık olmadığımız türden bir espri anlayışına sahip olan ve sınıf dolusu çocuğa neşe (!) saçan meslektaşımız kimdir, bilemiyorum. Bilmesem, bilmesek daha iyi zaten…
Çocuğun yetişmesinde öncelikli rol anne babaya düşer, sonra da yakın çevreye, malum. Nihayet okul çağına gelen çocuk, gelişiminde en önemli rolü oynayacak olanla tanışır: Öğretmenle.
Anne – baba olmak için, dede, büyükanne, hala, dayı, yenge olmak için belli bir zihinsel yetkinlik, akademik birikim, etik olgunluk veya terbiye şart değildir. Yaşı uygun olan herkes bu sıfatları taşıyabilir. Ne bileyim, ağabeyimin bir bebeği olur ve ben henüz aklım ermezken amca ya da hala sıfatını yüklenebilirim. Çocuk, birkaç saatliğine bana emanet edilebilir, örneğin. Ben de mesela 13-14 yaşlarında olmam nedeniyle, doğruyla yanlışı ayırt etmeye erecek kadar akıl-fikir sahibi olmayabilirim. Çocuğu alıp mahalleye çıkarır, herhangi beceriksizliğini alay konusu edip ele güne güldürebilirim. Bundan epeyce zevk alıp, eğlenebilirim de… Yeniyetme bir ergen olduğum için yaptığımın ne kadar çirkin olduğunu göremeyebilirim.
Böylesi bir şaka (!) ancak az önce örneklediğim koşullarda mazur görülebilir değil mi öğretmenim?  Bu duruma tanık olsan öğretmence davranır, ergen çocuğu karşına alır, insanlarla alay etmenin, onları küçük düşürmenin ne kadar yanlış ve ayıp olduğunu anlatırsın.
İyi hoş da bu marifet 13-15 yaşında birinin değil de bir meslektaşın elinden çıkmışsa? “Canım, münferit bir hata” deyip geçemeyiz, öyle olmadığını hepimiz bal gibi biliyoruz. Ne yazık ki güçsüzle, küçükle, biçareyle uğraşmak yalnızca kedilerle fareler arasında kalmıyor. Kendini ‘kedi’ sananlar nasıl da ‘fare’leştiklerini görmeden aynı oyunu oynuyorlar.

***
Senden öğretmenim, evet senden bir ricam olacak: Lütfen bu yarıyıl tatilinde başını ellerinin arasına al ve şu konular üzerinde düşün:
1.       Küçük harf – büyük harf ayrımının ebatla bir ilgisi olmadığını, bir sembol türü olduğunu çocuğa öğretmek, öğretmenin görevi değil mi?
2.       Öğretmen, öğretmemiş ya da öğretememiş olduğu bir bilgiyi öğrenciden talep edebilir mi?
3.       Samet bu olaydan ne ders çıkardı?
4.       Sınıftaki diğer öğrenciler bu olaydan ne ders çıkardı?
5.       Arkadaşla, öğrenciyle, gücünün yetebildiği herhangi kimseyle alay etmeyi öğretmek müfredatın neresinde yazıyor?
6.       Eğitim sistemimizdeki sorunların ne kadarı öğretmenin akademik ve psikolojik yetersizliğinden kaynaklanıyor?
7.       Bu sorunları gidermek için sen, ben, diğer meslektaşlar yani her bir öğretmen neler yapabilir?
8.       Samet’in annesi ya da babası olsaydın ne hissederdin?
9.       Samet, küçük harf – büyük harf ayrımını bilseydi öğretmene ihtiyacı olur muydu?


Sevgili öğretmen arkadaşım,
Sana reva gördüğüm tatil ödevi budur.
Şimdi sesini duyar gibiyim:  Ama ben asla çocuklarıma böyle davranmam diyorsun. Biliyorum. O sen değilsin. Ama insafa sığmaz nice ayıbın faili meslektaşlar olduğunu da biliyorum. Pedagoji eğitimi almak ne yazık ki iyi bir öğretmen olmaya yetmeyebiliyor. Sen de bunu biliyorsun. Gözünün önünde yüzler canlanmaya başladı değil mi? Sosyal mecralarda her 24 Kasım paylaşılanlara bir bak. Ne çok insanın canı yanmış öğretmeninden…
Ne yapalım? O biz değiliz diye görmezden mi gelelim? Meslektaş dayanışması diye öğretmene toz kondurmayalım mı? Milli Eğitim hatalı, veliler hatalı, çocuklar zaten tam bir felaket… Ya öğretmen?






Hiç yorum yok:

Yorum Gönder