Korkarım eğitim bir iş sahası olarak görülmeye başladı ve
iyice moda oldu. Depremden sonra türeyen akbaba kılıklı inşaat firmaları gibi,
enkaza üşüştü birileri.
Cebine beş on bin lira koyanlar eğitim koçu / kariyer
danışmanı, daha düne kadar sadece siyaset ve futbol hakkında kalem oynatanlar
eğitim yazarı / uzmanı, bu kapıları aşındıran ya da bunları okuyanlar da azametli
pedagog havalarına soktular kendilerini.
Hadsizliğin mazereti de hazır: Okuyup öğreniyorlarmış.
Aferin! Eğitim fakülteleri, sınavı kazanan herkese açık. Gidin, okuyun, eğitimin,
öğretmenliğin ne olduğunu öğrenin.
Ömründe bir sınıfın kapısından girmemiş, tehlikeli bir
hormon kokteyli halinde sabahtan akşama kadar sırasında oturmaya zorlanan 20-25
ergene kendini dinletmeye çalışmamış, bir tek ders vermemiş, bildiği herhangi
bir şeyi karşıdakine öğretmek zorunda kalmamış tipler eğitimci kesildi
başımıza.
Ne saçma!
***
Saçmalık, günlük dilde kullanıldığından öte, bir toplumsal
hastalıktır. Tarihçi olarak sizi temin ederim, bütün imparatorlukları yerle
yeksan eden hep bu illettir.
Bir düşünün: 800 yıl Anadolu’ya ve mücavir alana hükmetmiş
Hititler nerede? Ya bir dönem Hindistan’ın en muhteşem saraylarını, kalelerini
inşa ettiren o meşhur Babür Devleti? Rus beylerini titreten Altınorda
imparatorluğuna ne oldu? Ya Cengiz Han? Tarihin en geniş sınırlara sahip
imparatorluğu buharlaşıp uçtu mu?
***
Tarih boyunca nice ‘kahraman’ milleti çürüten, devrine
mührünü vurmuş nice devleti hiç eden saçmalama hastalığı şöyle seyreder:
Önce ehliyet değerini yitirir. Yaptığı işi iyi bilen, işinin
ehli olanlar meslekten dışlanır. Bertaraf edilen bu uzman kadroların yerini
ağzı kalabalık, yalnız kendini pazarlamasını bilen ve en büyük meziyeti iktidar
kapılarında yatmak olan sahte bilgiçler alır. Ambalajı yaldızlı içi kof bilgiçler
toplum tarafından başta yadırgansa da zamanla bunların savı gerçek ustaların
savını susturur. Zira sesleri gürdür. Vasatlık yaygınlaşır, normal sayılmaya
başlar.
Saçmalama salgınının başladığını ilk fark eden, sesi en
kısığa ayarlanmış hakiki aydınlar, uzmanlar, ustalar olur. Zavallıcıklar
çırpınır, didinir, anlatmaya uğraşır ama nafile. Haklıdan yana olan güçsüzdür.
Güçlüden yana duran haklılığını kolayca ispat eder. Dolap dönmeye başlamıştır.
Basit şeylerle başlar saçmalama hastalığı. Mesela doğru
dürüst ayakkabı yapan kunduracı kalmaz. Yerli malı diye aldığınız buzdolabının
motoru bir ülkeden, camı bir başka ülkeden ithaldir. Tonla para verdiğiniz giysi,
mobilya iki günde ya solar ya bozulur. Mesleğin erbabı olmayanların elinden
çıkma bu tapon ürünler tam da maksadını besler: “Bu bozuldu, hemen yenisini
alalım. İthal olsun ama. Yerliler iki günde elimizde kalıyor.”
Saçmalama hastalığı hızla yayılır. Zamanla daha incelikli,
daha sofistike sahalara göz dikilir: Git gide t0ıp, eğitim ve hukuk alanları
saçmalamaya başlar. Karar makamları iddialı, özgüveni yüksek cahillerle dolar. Onlara
doymaz bir iştahla alkış tutanlara payeler, unvanlar dağıtılır. Ahali bu
gürültü patırtı içinde şaşkına döner. Sapla samanı ayırt edemez hale gelir.
***
Sonra ne mi olur?
Kıl dönmesinden mustarip hasta kalp ameliyatına alınır. Davalar
yıllar sürer, bir türlü suçlu – suçsuz tespit edilemez. Uçaklar 1 saat, 2 saat
rötar yapar. Yağmur yağar, trafik tıkanır. Rüzgâr eser, elektrik kesilir. Kar
yağar, yollar kapanır. Kimyasal atıklar nehirlere, denizlere boşaltılır, sular
zehirlenir. Depremde evler çöker, okullar çöker, devlet daireleri çöker, yerine
yine aynıları dikilir…
Hiyerarşinin son basamağı, beslenme zincirinin son halkası,
zurnanın son deliği hep alanının en deneyimli, en bilgili kimseleri olmuştur
artık. Mühendisler bankacı, ekonomistler eğitimci, televizyoncular filozof, gazeteciler
bilgin, şarkıcılar sanatçı, belediyeciler tiyatrocu, üfürükçüler tıpçı, mankenler
tiyatrocu…
Yetişkinleri aptallaştıran saçmalama hastalığı son olarak çocukların,
gençlerin yakasına yapışır. Kopya çekmenin adı arkadaşlık olur, dayanışma olur.
Bir bakarsınız sınav soruları çalınmış. Çalmaya tenezzül edilmeyen, kolay lokma
görünen bir sınav yapılır. Sınava giren gençlerin yarısı matematikte, üçte
ikisi fende sıfır çeker. SIFIR!
Kimse üzerine alınmaz. Hemen bir sonraki sınava geçilir.
Hiçbir şey olmamış gibi…
İşte on üzerinden, yüz üzerinden, bin üzerinden hep kocaman
sıfırlar alan o gençler karar makamına geçince, saçmalama salgınının son
evresine de girilmiş demektir. Zamanı gelmiştir. Hastalığın patırtılı
ilerleyişine tezat bir sessizlikle sistem çöker: Puf diye. Tıpkı Sovyetler
Birliği gibi…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder