ATAMAYAN / ATATAMAYAN / ATANAMAYAN PARDON? - 30 Ekim 2011


ATAMAYAN / ATATAMAYAN / ATANAMAYAN  

PARDON?

“Atanamayan öğretmenler” sözü bu yılın moda tekerlemesi haline geldi ya, artık ağlasak da boş bağırsak da. Merhum Zeki Müren’in ekranlarda “şemsi paşa pasajında sesi büzüşesiceler” deme – dedirtme olimpiyatlarında (!) gibi televizyonda konuşanlar: Atamayan öğretmenler, atatamayan öğretmenler, atanamayan öğretmenler… 

Filmi başa saralım, temsili bir öğretmenin ardına takılalım. Bu genç öğretmen daha dört – beş yıl önce öğrenciydi, değil mi? Üniversite giriş sınavına (ÖYS mi, ÖSS mi, YGS mi desek, dilimiz alışana kadar adı değişiyor) girdi, filan üniversitenin eğitim fakültesindeki falanca öğretmelik bölümünü tercih etti, listeye işaretledi. Bin-bir emekle çalışıp kazandı, zira öğretmenlik bölümlerinin puanları öyle az-buz değil. Tamam, her üniversite adayı alın teri döküyor, o çalışma sayılmaz. Diyelim ki bu genç, çoğunun altyapısı son derece yetersiz, deneyimli öğretim elemanı sayısı sınırlı bu bölümleri bitirerek öğretmen sıfatı kazanmayı da başardı. 

Bitti mi? Bitmez. Prof. Dr. İlber Ortaylı’nın “her şehirde üniversite açmak edepsizliktir” sözü, çıplak ve çirkin gerçeğin kibarcası. İnanmayan, eleştirileri abartılı bulanlar, herhangi devlet üniversitesinin eğitim fakültesini ziyaret etmeliler. Böylece, öğretim alanlarının genel temizliği, teknik donanım, bilgisayar sayısı ve kalitesi, kütüphanedeki eser miktarı, internet erişimi, araştırma olanakları, fen dalları için laboratuar ve sair konudaki eksikleri gözleriyle görebilirler. 

Öyle ya da böyle mezun oldu öğretmen. Yani artık eğitim sektörünün en önemli aktörlerinden biri. Sanayi, otomotiv, turizm, finans gibi sektörleri bilemem ama eğitim sektörünün en büyük işvereni hiç şüphe yok ki, devlettir. Devlet okullarında okuyan öğrenci nüfusu 15 milyonun üzerinde. Üstelik bu sadece ilk ve orta dereceli okullardaki öğrenci sayısı. Genç öğretmen bu yüzden özel okullardan önce devlete başvuruyor. KPSS’ye giriyor, puan tutturuyor, tayin bekliyor ama devletin onu yerleştirecek kadrosu yok. Ne olacak şimdi?

Sosyal medyada sıkça soruluyor: 

Devlet her üniversite mezununa iş vermek zorunda mı?
Bence hayır, tabii ki hayır. Örneğin iddiaya göre 300.000 İktisadi İdari Bilimler Fakültesi mezunu, KPSS’ye giren en büyük kitleyi oluşturuyormuş. Onlar da devlet kadrolarında yer bulamıyor, hatta eğitim fakültesi mezunlarına bu bağlamda sitem ediyorlar.

Peki, atanamayan öğretmenler neden feryat ediyor o zaman?
Bu öğretmenlerin çoğu hâlihazırda devlet okullarında sözleşmeli olarak çalışıyor. Ancak hem aldıkları ücret kadrolu öğretmenlerinkinden çok daha düşük hem de özlük hakları kuş kadar. Buna feryat ediyorlar. Düşünsenize, iki Türkçe öğretmeninden biri diğerinin 2-3 katı maaş alıyor ama aynı iş yükünü omuzluyorlar. Bir de tabii devlet kurumlarında, örneğin, iktisatçı açığı ile öğretmen açığını bir karşılaştırmak gerek. 

CHP’nin soru önergesine yanıt veren eski Milli Eğitim Bakanı Nimet Çubukçu, Nisan 2011’de resmi eğitim kurumlarında 566 bin 891 kadrolu, 69 bin 865 sözleşmeli olmak üzere, toplam 636 bin 756 öğretmenin görev yaptığını, 146 bin 194 öğretmen açığı olduğunu bildirmişti. Demek ki yeni öğretmen alımı yapılmamasının nedeni öğretmen eksiğinin giderilmiş olması değil. Mali sebepler. Yani neredeyse 150 bin öğretmene ihtiyaç var ancak 70 bin kadar sözleşmeli öğretmen kadroya alınmıyor, deyim yerindeyse ucuza çalıştırılıyor. İşte bunun izahı yok. 

Elbette devlet her üniversite mezununa iş vermek zorunda değil. Ancak her emeğin bir değeri vardır ve devlet, ilk ve orta dereceli resmi eğitim kurumlarında okuyan her vatandaş evladına eğitim yani öğretmen vermek zorundadır. Hele de eğitim sektörünün en büyük işvereni iken… 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder