Haritalar,
tablolar çok şey anlatır. İnsanı kendi küçücük dünyasından çekip
çıkarır, dünyayı idrak etmesini, mütevazı varoluşunun koca gezegende
neye ve nasıl karşılık geldiğini görmesini sağlar. Ben haritaları,
şemaları çok severim.
Zor
zamanlardayız. Bir Tarihçi olarak bunu not etmek görevim. Ülkece, ulusça
çok zor zamanlardan geçiyoruz. Bu durumda olan sadece bizim coğrafyamız
değil, üstelik. Her birimiz, ayak bastığımız toprak parçasından
başlayarak dalga dalga gezegene yayılan bir haksızlık denizine düştük
adeta.
Neyin
içinde olduğumuzu anlamaya çalışmazsak nasıl kurtulacağız? Haritalar
kara gün dostudur. Haritalara, tablolara bakalım ve nereye merhem
sürmemiz gerektiğini bulmaya gayret edelim.
Haksızlığın, adaletsizliğin haritalarını, tablolarını, grafiklerini serelim önümüze:
1960′lardan
bu yana ülkemizin nüfusu emsallerinden kat kat hızlı artmakta. Demek ki
genç nüfus çok. Gençlere iş lazım, okul lazım.
Babadan
kalan 5-10 dönüm araziyi / sanayi sitesindeki küçük imalathaneyi /
çarşıdaki ufacık dükkânı 4-5 kardeş paylaşınca üretim hayal oluyor.
Çocuklar işsiz kalıyor ve başka sektörlere kayıyor. Çiftçilikten,
zanaatkârlıktan, esnaflıktan hekimliğe, avukatlığa geçecek halleri yok!
Bunun için gerekli eğitimi alamadılar. Taşraya ne kadar eğitim hizmeti
götürebildi devlet? Gençlerimiz haksızlığa uğradı.
İş arayan
gençlerin bir kısmı madenci oldu. Yaşadığı veya göç ettiği yerde
faaliyet gösteren 2-3 iş kolundan biri, belki de eğitimsiz personeli en
kolay işe alanı bu sektör olduğu için… Mecburen…
Burası
Soma. Burada, çoğu acemi madenci yüzlerce gencimiz, emekçimiz can verdi.
Yaşamlarından oldular. En ağır haksızlığa uğradılar.
Türkiye’deki madenleri harita üzerinde görelim:
Dünyada
en çok taşkömürü üreten ülkeler arasında ABD ve Çin başta geliyor.
Türkiye’de yaşanan ölümlü maden kazalarının dünya ölçeğinde “kabul
edilebilir” (işin doğası gereği) seviyede midir, değil midir bakalım:
Çok işçi kaybetmişiz. Çok can vermişiz. Madencilerimiz büyük bir haksızlığa uğramış.
Haksızlığa
uğrayan sadece madene inen oğullar mı? Tarım, hayvancılık, zanaatkârlık
gibi sahalarda geçim imkânı bulamayan babaların kızlarına ne oluyor?
Onları ne bekliyor?
Çocuk
yaşta evlilik, aile içi şiddet gibi süslü lakırdı arkasına sakladığımız
gerçeğin çirkin ve hakiki ismi şudur: Çocuk tacizi!
Küçük
yaştaki kızlarını evlendiren anne babalar, küçük yaşta kızlarla evlenen
adamlar, onları döven, tehdit eden, sindiren, çocuk doğurmaya mecbur
eden her bir kişi, çocuk tacizcisidir. Yaptıkları suçtur.
Cezalandırılmaları gerekir.
Kızların
da okumak, bir meslek sahibi olmak, geçimini sağlayacak geliri elde
edeceği bir işte çalışmak hakkıdır. Ev işçisi, aile kölesi olarak
yaşamaya mahkûm edilmelerine dur denilmelidir. Gelenekmiş, töreymiş…
Canı cehenneme! Kızlarımız haksızlığa uğramıştır.
Diktatör, halkının canına kıyandır. Diktatör, iktidarını sürdürebilmek için kendi insanlarına zulmedendir.
Bugün 18 Mayıs. Kırım Tatarlarının, kanlı diktatör Stalin tarafından anayurttan sürülmesinin, milyonlarcasının vagonlara doldurulup ölümle sonuçlanacak bir soykırım yolculuğuna çıkarılmasının 70. yıl dönümü. Ankara Tandoğan’da büyük bir anma töreni düzenlenecek. Afişini en altta bulabilirsiniz.
Ama Kırım’da bu acılı günü anmak bu sene Putin rejimi tarafından yasaklandı. Neden? Şairin dediği “kardeşin duymaz, eloğlu duyar” türü kardeşlerden olacak değiliz. Bilmek istiyoruz, kardeşimize ne olduğunu. Tarihin gördüğü en kanlı diktatörlerden birinden çektiği zulmü, nenesinin dedesinin acısını anması neden yasaklandı Kırım Tatarlarının?
1944’teki sürgünün gerekçesi, “Nazi orduları buraları işgal etti ve siz ölmediniz. Demek ki Sovyetler Birliğine ihanet ettiniz” idi. Nasıl? Sapıkça değil mi? Stalin denen sapığın elinde milyonlarca insan öldü.
Bugün, 2014’te Putin Rusya’sı “burada Ruslar var, o halde Rusya’da dâhil etmeliyim” diyerek Kırım’ı işgal etti. Nasıl? Yarın gider, sorarsınız, ne yaşadıklarını…
Kırım Tatarları haksızlığa uğramıştır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder