Yıllık
plan, müfredat, not baremi, eğitsel kol defteri, ders programı, kanaat
notu, ortalama yükseltme sınavı… Yabancı dilde yazılmış sözcükler gibi
geliyor, değil mi?
Eğitim
dünyasının kendine has terimleri, tabirleri bunlar. Öğretmenler,
öğrenciler ve dolayısıyla veliler için günlük dilin vazgeçilmez
unsurları. Veli olarak bir hiç değilse bir kısmını duymuş, okumuş ya da
hatta cümle içinde bile kullanmışsınızdır.
Bu
terimleri bilmek, tanımak, ne ifade ettiklerini çözmek çok mu gerekli?
Çocuğunuzla birlikte siz de yeniden okullu mu olmak zorundasınız? Hayır.
Okulda uygulanan eğitim programının, yani müfredatın neresine bakarak
işlerin yolunda gittiğine ya da gitmediğine karar vereceğinizi bilmeniz
yeterli. Bakın nelere dikkat etmelisiniz:
Milli
Eğitim Bakanlığı ister özel olsun ister devlet, tüm okullarda
uygulanması gereken müfredat programını belirlemiştir. Ana sınıfından
lise dörde kadar her sınıf seviyesinde okutulacak dersler ve içerikleri
bellidir. Tüm okullarda Bakanlığın belirlediği bu ilkelere uyulur. Ancak
bazı okullarda, en çok da özel okullarda bir fark yaratabilmek adına bu
ilkeler değişik biçimlerde uygulanır. Kurallar ve kanunlar dâhilinde
yapılan kimi farklı uygulamalar çocuğunuzun geleceğinde belirleyici
olacağından, dikkatle incelenmeye değerdir.
Örneğin
bazı okullarda günde 8 hatta 9 saat ders yapılıyor. Çalışan anne babalar
için bulunmaz nimet gibi gözüken bu uygulama, acaba hakikaten yararlı
mı? Yani sabah sekizden akşam dörde kadarki vaktini okulda geçiren bir
çocuk, sırf bu yüzden iyi eğitim almış sayılır mı?
Öncelikle
belirtmeliyim ki, günün yedi – sekiz saatini okulda geçiren oyun ya da
gelişme çağındaki bir çocuk bu sürenin tamamını sınıfta oturarak, ders
dinleyerek geçiremez. Şöyle bir ders programı düşünün: İlk iki ders
matematik, sonra fizik ve psikoloji, öğleden sonra ardı ardına kimya,
edebiyat, coğrafya ve geometri. Üstelik bunların hiçbiri uygulamalı
değil, teorik dersler. Okulun işleyişi ve eğitim anlayışı böyle bir ders
programı doğuruyorsa, başınız dertte demektir. Gerçi öğretmenin tutumu
ve yaklaşımı ders süresinin verimli geçip geçmeyeceği üzerinde
belirleyici olacaktır, ama bu da kesin çözüm değil.
Veli olarak ilk bakacağınız günlük ders miktarıdır. O okulda günde kaç ders yapılıyor ve bunların kaçı teorik?
Yani öğretmenin anlatacağı, öğrencinin dinleyeceği türden? Kaçı
uygulamalı? Emin olun bu yaşınızda bile günde sekiz saat ders dinlemeye
katlanamazdınız.
Özellikle
henüz oyun çağındaki ilköğretim birinci kademe (1 – 5. sınıflar)
öğrencileri söz konusu olduğunda, günlük ders planının bir bölümünün
spor, resim, müzik, tiyatro, folklor, dans ve benzeri yaratıcı
aktivitelere ayrılmasını yararlı buluyorum. Bence bu yaş grubuna bilgi
aktarmanın en etkili yolu onlara bir şeyler yaptırmak. Edilgen durumdan
etken duruma geçmek, yani pasif değil aktif olmak, öğrenme sürecini
hızlandıracak ve öğrencinin sıkılmadan, zevkle öğrenmesini
kolaylaştıracaktır.
Öğretmen
adaylarına üniversitedeki pedagoji (eğitim bilim) derslerinde ilk
öğretilenlerden biri lise çağındaki bir öğrencinin dikkat süresinin 40 –
45 dakika olduğudur. Yani 14- 15 yaşlarında bir öğrenci ancak bu kadar
süre herhangi bir şeyi dikkatlice izleyebilir, dinleyebilir. Söz konusu
okulda dersler 50 – 55 dakikaysa, bilin ki bir kısmı havaya saçılmış
sözcüklerden ibaret olacaktır.
Çocuğunuzu vermeyi düşündüğünüz okulla ilgili soracaklarınızdan biri de budur: Dersler kaç dakika?
İlköğretim için en uygun süre bence 40 dakikadır. Lisede ise bu süre 45
dakikaya çıkabilir. Daha uzun ders süreleri sınıfın düzenini bozmaktan,
çocukların ilgisini dağıtmaktan ve dersten sıkılmalarına yol açmaktan
başka işe yaramaz diye düşünüyorum.
Gelelim bir günde yapılacak ders çeşidine. Sabah evden çıkan çocuğunuza dikkatlice bakın. Okul çantası ne durumda?
Varsayalım 6. sınıfa gidiyor, üstelik çalışkan ve düzenli bir öğrenci.
Boyundan büyük bir çanta mı var elinde? Ağırlığı 8 – 10 kilograma mı
çıkmış? Bunun çözmeniz gereken bir sorun olduğunu bilmelisiniz…
Sorun
bakalım: Çantan neden bu kadar dolu? Verdiği cevap o gün yapılacak
toplam sekiz dersin altısının farklı dersler olduğu yönündeyse, eyvah!
Örneğin bir gün içinde hem matematik, hem fen, hem sosyal bilgiler, hem
resim hem de beden eğitimi ve başka dersler varsa, tümünün araç gerecini
doldurduğu çantası elbette boyundan büyük olacaktır zavallı çocuğun.
Bazı
okulların öğrencileri bu sorunu aşmak için okul çantası olarak kocaman,
tekerlekli çek-çek valizler kullanıyorlar. Anne babalar çantanın o yaşta
bir çocuk tarafından taşınamayacak boyutlarda olduğunu fark etmişler
demek. Peki, ne yapmışlar sorunu çözmek için? Tekerlekli çek-çek çanta
almışlar! Aferin onlara… Evden çıkarken iyi de, okulun üçüncü katındaki
sınıfına nasıl taşıyacak çocuk çantasını?
Özellikle
ilkokul düzeyindeki çocukların bir günde en fazla 4 çeşit ders
görmeleri sağlıklı olur kanımca. Günde sekiz saat eğitim veren bir
okulun kalan dört ya da iki ders saati için bir çözüm bulması gerekir.
Bu çözüm ya okulda öğrenci dolapları oluşturmak ve çocukları hamallıktan
kurtarmak ya da ilk dört derste verilen derslerin uygulamasını, yani
laboratuvar çalışmasını kalan dört saate yaymaktır. Tekerlekli çek-çek
valizler okul çantası değildir, olamaz da!
Şimdi liselilere gelelim ve olaya tersinden bakalım. Varsayalım lise ikinci
sınıfa giden bir öğrenci var karşımızda. Elinde boru şeklide dürülmüş
harita metot, dört ciltli, kareli bir defterle evden çıkıyor. Cebinde de
bir kurşunkalem. Bütün okul eşyası bundan ibaret. Bu çocuğa sorunuz:
“Ne dersler var bugün?” Alacağınız cevap dürüstse, en azından 5 -6 değişik ders adı içermeli.
Peki, tüm bu dersler için tek bir defter yeterli olacak mı? Hayır!
Muhtemelen bu öğrenci bir şeyleri kendince özetliyor, küçültüyor,
kısaltıyor. Öncelikle bunun nedenlerini araştırınız. Okulunu seviyor mu?
İç dünyası dingin ve kendisiyle barışık mı? Geleceğine ilişkin
planları, meslek seçimi hakkında tasarıları var mı? Okul, öğrenciyi
takip eden bir mekanizma işletiyorsa bir haftaya kalmaz velisi okula
çağrılır ve çocuğun durumu hakkında kaygı verici bir görüşme yapılır.
Müfredat hakkında üzerinde durulması gereken bir konu da haftada bir saatlik derslerdir.
Evet, hem lise hem ilköğretim ders programında hafta bir saatlik
dersler mevcut. Ancak bunlar Matematik, Fen bilimleri, Sosyal Bilgiler
ve Türkçe gibi ana konularla ilişkili dersler değil genellikle. Şimdi
burada on iki yıllık ilk ve orta dereceli okullar müfredatını bir bir
açıklayacak değilim. Buna gerek de yok. Merak edenler Milli Eğitim
Bakanlığının web sitesinden ayrıntılı müfredat programlarını bulabilir.
Bakanlığın oldukça iyi işleyen bir web sitesi var*
Ancak veli olarak şu kadarını bilmek gerekli ve önemli: Herhangi
bir ders eğer haftada bir saat işleniyorsa, bu saat asla öğleden
sonraya denk gelmemeli. Hele son ders, hiç ama hiç olmamalı.
Kendinizi öğrenci yerine koyup düşünün. Haftada bir veya iki saat
gördüğünüz bir ders var. Mesela sosyal bilgiler alanından bir ders. Ne
bileyim, coğrafya veya tarihle ilgili bir şey. Haftalık ders programı
öyle beceriksizce yapılmış ki, salı ve/veya perşembe günleri son
saatlere denk geliyor bu dersin zamanı. Dinler miydiniz o dersi? Tüm
dikkatinizi verebilir miydiniz öğretmene? Siz verseniz bile sınıftaki
haylazlar ne yapardı?
Böyle bir
durumda çocuğunuzun o dersin hedeflediği bilgi ve becerileri edinmekten
mahrum kalacağını bilmek için eğitimci olmanız gerekmez. Öyleyse okul
yönetiminden haftalık ders programının hemen değiştirilmesini isteyin.
Haftalık ders yükü daha fazla olan, mesela 4- 5 saatlik bir dersin bir
saati son saatlere alınsın, bir ya da iki saatlik ders ise öğleden
önceki saatlerde, öğrencilerin zihni henüz yorulmamışken yapılsın.
Bir başka
konu da eğitsel kol ve kulüp faaliyetleri. Öğrencilerin çeşitli
becerilerinin gelişmesi, sosyal duyarlılık, çevre bilinci gibi son
derece önemli vasıflar kazanmaları bu gibi ders dışı eğitici
faaliyetlere bağlıdır. Nedir bu eğitici kollar? Mesela Kızılay, Yeşilay,
Çevre, Bilim ve Teknoloji, Turizm ve Ülke Tanıtımı, Fotoğrafçılık,
Tiyatro, Seramik, Resim, Spor, Yardımlaşma kolu ve benzerleri.
Çocuğunuzu verdiğiniz ya da vermeyi düşündüğünüz okulda eğitsel kol
faaliyetleri ile ilgili yaklaşım nedir? Haftalık ders programı içinde
kol çalışmalarına yer veriliyor mu? Çocuğun haftalık ders programı
içinde eğitsel kol saati yoksa bilin ki ister Kızılay koluna yazılsın,
ister Bilim ve Teknoloji koluna, gerçek anlamda yapılmayan bu
çalışmalardan bir fayda gelmeyecektir.
Bence eğitici kol faaliyetleri için en uygun zaman son ders gününün son saatleridir.
Yani cuma günleri öğleden sonraki dersler. Haftanın yorgunluğu
öğrencilerin üzerine çökmüşken, yeni bir konuyu öğrenmek ya da o hafta
anlatılan konularla ilgili problem / test çözmek yerine bu gibi
çalışmalara yönelmesi, zamanını en verimli şeklide değerlendirmesini
sağlayacaktır. Tabii illa ki cuma öğleden sonra olması gerekmiyor. Bu
sadece benim görüşüm.
Ancak
bilmelisiniz ki, çocuğunuzun yardımlaşmayı, çevresini tanımayı ve
sevmeyi öğrenebilmesi için eğitici kol ve kulüp çalışmaları biçilmiş
kaftandır. Hayat kitabî bilgiden ibaret değil. Birçok sorunla başa çıkmada becerilerimize ve vicdanımıza başvuruyoruz.
Çocuğunuzun evdeki musluğu tamir etmek, saksıya bir çiçek dikerek
yaşadığı ortamı güzelleştirmek, herhangi bir konuda sıkıntı çeken
komşusuna yardım eli uzatmak gibi insani vasıfları ve hayati becerileri
kazanarak kendini zenginleştirmesi, okulda, öğretmenlerinin
rehberliğinde yapacağı bu gibi çalışmaların ürünü olacaktır. Kendisine
eğitim kurumu diyen her müessesenin bu konulara hak ettiği önemi vermesi
gerekir.
Bir okulun fen laboratuvarının duvarında şöyle bir yazı okumuştum: “Duyduğumu unuturum, gördüğümü hatırlarım, yaptığımı öğrenirim.”
Yıllar önce okuduğum ve aklımda tutmaya değer bulduğum bu özdeyiş bence
eğitimle ilgili en önemli problemin çözümü. Bu bilgilerle ne yapacağız?
Evet.
Çocuk çok bilinmeyenli denklemleri çözüyor, haritada antik Urartu
devletinin sınırlarını gösterebiliyor, elementler tablosunu baştan sona
sıralayabiliyor, Türkiye’nin en yüksek dağını, en uzun akarsuyunu ezbere
söylüyor ve Tanzimat dönemi edebiyatının tüm özelliklerini biliyor.
Aferin! İyi ama bu bilgilerle ne yapacak? İlk ve orta dereceli eğitimin
iki amacı vardır: Öğrenciyi hayata hazırlamak ve öğrenciyi
yükseköğretime hazırlamak. Yükseköğretime hazırlık için bu bilgiler
gerekli olabilir. Ne de olsa üniversite giriş sınavlarında başarılı
olması gerekecek. Ama ya gündelik hayatı için? Örneğin inşaat mühendisi
olacak biri, Urartu devletinin yerini haritada gösteriyorsa ne olmuş? Ne
faydası var?
Okulun
müfredat ve eğitime yaklaşımla ilgili en önemli özelliklerinden biri de
derste edinilen bilgilerin güncel yaşama uyarlanmasıdır. Okul yetkililerine sorunuz: Uygulamalı dersleriniz var mı? Mesela
fizik dersinde elektrik konusu işlenirken çocuklar laboratuvara
götürülüyor mu? Bu bilgilenmenin bir sonucu olarak evde bozulan bir
ampulü güvenli şekilde değiştirebiliyor mu? Ya da edebiyat dersinde,
örneğin şiir konusu işlenirken öğrencilerin belli bir edebi tarzda şiir
yazması teşvik ediliyor mu? Veya tarih ve coğrafya derslerinde harita,
kitabı renklendiren bir süs aracı olmaktan öteye geçiyor mu? Mesela
eğitim hayatı boyunca bir sürü harita görmüş hatta çizmiş birisi,
İstanbul’dan Ankara’ya giderken geçeceği yolu karayolları haritası
üzerinde bulabiliyor mu?
Derslerde
öğretilenler pratiğe geçirilmedikçe, yani günlük hayatta kullanılabilir
bilgiler ve beceriler haline dönüştürülmedikçe ne ölçüde yarar sağlar
sizce? Öğretmenlerin çocuklardan sıkça işittiği bir yakınmadır:
“Öğretmenim, bu konu gereksiz değil mi?” Aslında okullarda öğretilen
hiçbir şey gereksiz değil. Ancak bunun öğrenciye gösterilmesi şart. “Sen
şimdi bunları öğren, sonra nerede kullanacağını kendi başına
keşfedersin” şeklinde bir yaklaşım kabul edilemez.
Yazı dizimizin bu kısmında ele alacağımız son konu yazılı sınavlar. Veli olarak okulun “ortak sınav” yöntemini tercih ettiğinden emin olunuz.
Çocuğunuzu verecek uygun bir okul ararken aklınıza gelecek en son
şeydir belki… Ancak emin olun okuldan bir karış suratla dönen
çocuğunuzdan “Yandaki sınıfın soruları kolaydı. Öğretmen bize zor bir
sınav yaptı” sözlerini duymak istemezsiniz.
Daha
anlaşılır kılmak için örnekleyelim: Diyelim ki çocuğunuz 9. sınıfta,
yani lise birde. Ve yine diyelim ki okulda on bir tane 9. sınıf var. 9A,
9B, 9C…gibi. Sınavı yaklaşan ders de kimya olsun. Bu sınıfların beşine A
öğretmen, altısına da B öğretmen giriyor. A öğretmen ile B öğretmen tüm
sınıflarda aynı dersi anlatıyor mu? Yani aralarında eşgüdüm ve
eşzamanlılık var mı? Örnekse aynı gün yapılacak birinci yazılı yoklamaya
kadar A öğretmeni kitabın 23. sayfasına kadar gelmiş, B öğretmen ise
57. sayfayı bitirmiş olsun. Demek ki, iki farklı öğretmenin sınıfındaki
çocuklar sınava eşit şartlarda girmeyecek. B öğretmenin girdiği
sınıflardakiler şanssız çünkü daha fazla konuyu çalışmaları gerek. İşte bu yanlış! İtiraz etmekten çekinmeyiniz.
Ya da X
sınıfındaki öğrenciler biraz haylaz. İkide bir öğretmenin canını sıkacak
yaramazlıklar yapıyorlar. Y sınıfındakiler ise kuzu gibi. Mesela tarih
öğretmeni X sınıfına zor, Y sınıfına kolay bir sınav mı verdi acaba?
Eğer öyleyse bu da feci bir hata! Hem de meslek ahlakına aykırı.
Peki, siz
veli olarak nereden bileceksiniz tüm bu ayrıntıları? Okul yetkililerine
sorunuz: Aynı sınıf seviyesinde aynı derse giren öğretmenler belli
aralıklarla toplanıyor mu? Buna genellikle zümre ya da bölüm çalışması
denir. Aynı seviyedeki sınıfların tümünde aynı ders, aynı hızla
anlatılıyor mu? Bir sınıfa verilen çalışma kâğıdı diğerlerine de
veriliyor mu? Ya da tüm sınıflar aynı ödevlerden mi sorumlu tutuluyor,
yoksa bazı sınıflara ceza kabilinden ek ödevler mi veriliyor? Sınavlar
ortak mı? Tüm sınıflar aynı gün ve saatte mi giriyor o yazılı sınava?
Bir sınıf sabah olurken sınavı, diğeri son derste mi sınava tabi
tutuluyor?
Alacağınız cevapları değerlendirirken esas olan eşitlik ve adalettir. Sizin çocuğunuza ya da onun bulunduğu sınıfa ayrıcalık da tanınmamalı, ödev ya da sınav üzerinden ceza da verilmemelidir.
Okulun bu hassasiyete sahip olup olmadığını anlamak için eğitimci
olmanız gerekmez. Bilinçli veliler olarak bu ve benzeri soruları
yöneltmeniz meseleyi açıklığa kavuşturmaya yetecektir. Bu kitabın amacı
da size, doğru kişilere doğru soruları sordurtarak çocuğunuz için uygun
eğitim ortamını yaratmanızda yardımcı olmak değil mi zaten…
Bu bölümde ele aldığımız konuları, sormanız gereken soruları özetlersek;
- Günde kaç saat ders yapılıyor? Bunların hepsi teorik dersler mi?
- Derslerin ne kadar öğrencinin aktif olabileceği, yaparak, yaşayarak öğrenebileceği uygulamalı derslere ayrılıyor?
- Teorik dersler günün hangi diliminde işleniyor? Uygun olan teorik derslerin sabahtan, uygulamalı derslerin öğleden sonra yapılmasıdır.
- Ders süreleri ilköğretimde 40, lisede 45 dakikanın üzerinde mi? Öyleyse neden?
- Günde kaç çeşit ders var? Her gün okula kaç dersin defter – kitabı taşınacak? Çek-çek valiz okul çantası değildir. Ve bir tek defter günlük ders araç gereci ihtiyacını karşılamaz.
- Tek ya da iki saatlik dersler haftalık ders programının neresinde? Hem tek saatlik ders ise, hem de son saate konmuşsa haftalık ders programı değiştirilmelidir.
- Eğitsel kol ve kulüp çalışmaları için ders saati ayrılıyor mu?
- Teorik (kuramsal) derslerin uygulamaya geçirilmesi için ne yapılıyor?
- Sınavlar ortak mı? Yoksa her öğretmen kendi sınıfı için ayrı sınav mı hazırlıyor? Sınav takvimi önceden açıklanıyor mu? Yoksa Hababam Sınıfı filmlerindeki gibi “çıkarı kâğıtları, yazılısınız” yöntemi mi geçerli?
- Sınavlar ve ödevler konusunda hem sınıflar arasında hem öğrenciler arasında eşitlik gözetiliyor mu? Adaletli davranılıyor mu?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder