Recep Peker tarafından yükseköğretimde verilen dersler
Recep Peker[1] İstanbul ve Ankara Üniversitelerinde verdiği
“İnkılab Dersleri”nin öğrenciler tarafından tutulan notlarını gözden geçirerek,
1935 yılında kitap halinde yayınlamıştır. Toplam 118 sayfa olan bu eser ile
Oktay Aslanapa’nın hazırladığı kitaptaki[2] 85 sayfalık bölüm karşılaştırıldığında,
belirgin bir farklılık tespit edilmemiştir. Ancak aşağıda açıklanacak olan
yazım farklılıkları mevcuttur.
“İnkılab
Dersleri” adlı bu eser, her biri “ders” şeklinde isimlendirilen dokuz bölüme
ayrılmıştır. Bu derslerin konuları sırasıyla; “İnkılabın Manası”, “Hürriyet İnkılabı”, “Sınıf İnkılabı”, “Sınıf
İnkılabının Reaksiyonları”, “Siyasal Partiler”, “Siyasal Partilerin Çeşitleri”,
“Muhtelit Siyasal Partiler”, “Siyasal Partilerin Tatbik Şekilleri” ve son
olarak da “İstiklal” başlıklarıyla
belirtilmiştir. Ayrıca her dersin alt bölümleri de “endeks”te açıklanmıştır.[3] Bu şekilde bölümleri, konusu, alt başlıkları
belirlenen eser, düzenli ve planlı bir yapıya kavuşturulmuştur. Yazarın çoğu
kez konunun amacını belirtmesi, alt başlıkları fazla uzun tutmaması, yalın ve
akıcı bir dil kullanması, açıklama ve tanımlamaya önem vermesi derslerin,
pedagojik ilkeler gözetilerek hazırlandığını düşündürmektedir.
Birinci derse,
“İnkılabın Manası” başlığı
verilmiştir. Bu bölümde yazar öncelikle dersin amacını belirtmiştir: İnkılabın iç dinamiklerini, gereklerini ve
getirilerini inceleyerek yeni nesillere aktarmak. Ayrıca dersin yapısı
hakkında önemli sayılabilecek bir bilgi de verilmiştir: “... vakaları birbiri ardına sıralayıp, onları bir tarih dersi gibi
mütalaa etmeyerek, bizi söylediğim amaca ulaştıracak bir metotla vazifemizi
yapacağız.” [4]
Bu noktada
üzerinde durulmaya değer konulardan biri, tarih derslerinin metodu hakkındaki
algılamadır. Yazarın bu ifadesine göre, en azından kendisinde ve dersleri alan
öğrencilerde, tarih dersinin olayların sıralanmasından ibaret olduğuna dair bir
kanı bulunmaktadır. Bunun karşıtı olacak şekilde, analitik bir yaklaşım
sergileneceğinden söz edilmesi, tarih dersleri ile çözümlemeci düşüncenin bir
arada düşünülmediğini göstermektedir.
Üzerinde
durulacak bir başka konu da derslerin bir misyonu ya da işlevi olduğuna yapılan
vurgudur: “... Bu derslerin amacı inkılap devrini yaşamış, o devri hazırlamış
insanların ruhunda en kuvvetli ileri hareket unsuru olan sıcaklığı ve heyecanı,
ulusal çalışma hayatına atılacak olan genç Türk nesillerine, yeni unsura
aşılamaktır ve onları yaşadığımız inkılap prensipleri ile yetiştirip vazifeye
hazırlamaktır.”[5] Bu ifadeye göre, dersler inkılap devrini
yaşamış hatta hazırlamış kişiler tarafından, inkılabın ilkelerini benimsetmek
amacıyla gençlere verilmektedir ki bu gençler, ileriki hayatlarında bu donanıma
ihtiyaç duyacaklardır. İşte İnkılap Derslerinin topyekûn amacı da bu ifadede
tanımını bulmaktadır: Üniversite eğitimi görmüş herkesin yurduna, ulusuna ve
rejime (inkılab ile kastedilen kanımca budur) bağlı birer vatandaş olarak
yetişmesini sağlamak.
Derslerin
amacını bu şekilde ortaya koyan Peker, daha sonra metnin tümüne hâkim olacak
bir tezi açıklama ve savunma yoluna gitmiştir. “Ulusal Birleşik İnanış” başlığı altında kısaca anlatılan, bir ulusu
oluşturan tüm fertlerin ortak hatta aynı düşüncede birleşmelerinin
gerekliliğidir. İnkılaptan önceki toplumsal ve siyasal durum ayrıntılı tarihsel
bilgilerle tarif edildikten ve içine düşülen durumun vahameti vurgulandıktan
sonra, inkılabın tanımı ve türleri
üzerinde durulmuştur. Özetle ifade edilen şudur: Türk ulusunun gerçekten “millet” sayılabilmesi için, düşünce bazında
herkesçe doğru kabul edilen bir zeminin var olması gereklidir ve bu zemin de
inkılabın gerekliliği ve yararı yönündedir. Bu konuda oluşabilecek fikir ayrılıkları, ulusal yapıya zarar verecektir. [6] Bu tezden yola çıkan Peker, ileriki
bölümlerde ordudan eğitime, maliyeden partiye (siyasal yapıya) kadar her alanda
bir tekillikten / teklikten yana görüşünü belirtir.
İnkılaptan
önceki durumu ve içine düşülen felaketleri tanımlarken Peker, Osmanlı
padişahlarının Rönesans’tan, Sanayi Devrimi’nden habersiz politikalarını
vurgular ve eleştirir. Bu amaçla birçok tarihsel dönem ve olaydan söz eden
yazarın hiçbir dipnot göstermemesi, sunduğu bilgilere kaynak olarak hiçbir
eseri işaret etmemesi (ki bu özellik eserin tümüne hâkimdir), derslerin
bilimsellikten çok öğretici olmayı amaçladığını göstermektedir.[7]
“İnkılabın Tarifi” başlığı altında şu
tanım yapılmaktadır: “... Bir sosyal bünyeden geri, eğri, fena, eski,
haksız ve zararlı ne varsa bunları birden yerinden söküp onların yerine
ileriyi, doğruyu, iyiyi, yeniyi ve faydalıyı koymaktır.” Ancak inkılabı, bu şekilde gerçekleştirmenin
yetmeyeceği, yapılanların yaşaması için yeni bir sistemin de kurulması
gerektiği vurgulanır.[8]
İkinci derste
inkılapların türlerini belirten yazar, halktan gelen ve hürriyeti amaçlayan
“Hürriyet İnıklabı”na karşı ikinci çeşit olarak “Sınıf İnkılabı”nı
göstermiştir. Bu dersin adı da “Hürriyet
İnkılabı”dır.[9] Bu bölümde yine tarihsel örneklere
başvurularak, çeşitli dönemlerde değişik rejimlerin halkın yaşam haklarına
nasıl el koyduğu anlatılmıştır. Alman İmparatorluğu’nun ve Osmanlı
meşrutiyetinin, başka ülkelerin rejimlerini “kopya” ettiklerini savunan yazar, her ikisinin de Birinci Dünya
Savaşı’ndaki başarısızlığının nedeni olarak özgünlükten uzak politikalarını
göstermektedir. Dikkate değer bir nokta, “Hürriyet İnkılabı”nı tanımlayan ve
savunan yazarın, Osmanlı meşrutiyetinde hürriyetlerin sınırlanmaması yüzünden
gerici ve yıkıcı unsurların (örneğin İttihad-ı Muhammedi Partisi, Rum
mebusların parlamentoya girmesi gibi) rejime zarar verdiğini ifade ederek,
öğrencide “hürriyet olmalı ama sınırları da bulunmalı” düşüncesini
yaratmasıdır. Bir diğer ilginç nokta da Türk İnkılabı derslerini veren Mahmut
Esat Bozkurt ve Yusuf Kemal Tengirşenk’ten farklı olarak Recep Peker’in
“ihtilal” terimine hiç yer vermemesidir (1789 Fransız İnkılabı). Ayrıca
Bozkurt’tan farklı olarak Peker II. Meşrutiyet döneminden, İttihat ve Terakki
Partisi’nin adını anmadan da olsa bahsetmiştir.[10]
“Sınıf
İnkılabı” adı verilen üçüncü derste, sanayi devrimi ile işçi ve işveren
sınıflarının doğuşu ve bunlar arasındaki çıkar çatışmaları ile sonuçları
üzerinde durulmuştur. Bu bağlamda fabrikalardan ve rafine üretimin
sosyo-ekonomik yapıda yol açtığı dönüşümden söz edilmiş, ilk iş kanunlarının
doğuşu, sendikaların kuruluşu ve bu süreçte yaşananların düşünsel altyapısı
anlatılmıştır. Kısa tutulmuş ve sadece sosyoekonomik olgular açısından ele
alınmış olmasına karşın, bu derste XIX. yüzyılın tarihsel dokusu, önemli
olayların gelişimi öğrenciye aktarılmıştır. Sosyalizmin doğuşu, Komünizme
dönüşmesi, Kollektivizm, Beynelmilelcilik ve Komünizmin uygulanışında izlenen
yollar hakkında özet bilgiler içeren bu dersin amacı, olasılıkla, öğrencinin
bilgi düzeyinin yükseltilmesi ve Türk İnkılabının tarihsel bir zemine
oturtulmasına olanak tanınmasıdır.[11]
Dördüncü derste
“Sınıf İnkılabının Reaksiyonları” başlığı altında Avrupa’da Birinci Dünya
Savaşı’nın ardından yaşanan siyasal gelişmeler anlatılmıştır. İtalya’da
komünizmin yükselmesine tepki olarak faşizmin doğuşu, Almanya’da yenilginin
getirdiği ekonomik ve sosyal yıkımdan beslenen Nasyonal Sosyalist iktidar,
Fransistler ve faaliyetleri ile Macaristan’daki
“sınıf inkılabı teşebbüsü” bu derste ele alınan başlıca konulardır.
Yazar, yukarıdaki ülkelerin deneyimlerini aktarmakla yetinmemiş, bunların
karşısına Türk İnkılabı’nı koyarak üstün niteliklerini övmüştür. Yazar
görüşünü, Türk İnkılabının evrenselliği ve taklitten uzak, orijinal yapısı
ekseninde biçimlendirmiştir. Bu bölümde yazarın savunduğu en ilginç görüş,
“Hürriyet İnkılabı” ile doğan parlamenter rejimlerin, bir ölçüde otoriter
olması zorunluluğu yönündedir. Buna gerekçe olarak irticayı, anarşizmi ve sınıf
çatışmalarını önlemenin gerekliliği gösterilmiştir. Derste kullanılan ifadeler,
demokrasinin kendini korumak adına bir dereceye kadar otoriter politikalar ile
yürütülebileceğini düşündürmektedir.[12]
Beşinci derste
“Siyasal Partiler” ele alınmıştır.[13] Feodalite dönemine atıfta bulunan Peker, bu
“en iptidai devlet şekli”nin
uygulandığı dönemlerde küçük devletlerarasında bitmez tükenmez çatışmalar
yaşandığını, bunun da büyük ve güçlü devletlerin oluşumunu engellediğini ileri
sürmektedir. Zamanla değişen ve gelişen toplumların “liberal devlet”in kurulmasını sağladığı, daha sonra da -hürriyet
inkılabı sonucunda- “ulusal devlet” modelinin
yaratıldığı anlatılmaktadır. Hürriyet inkılabının bir ürünü olarak doğduğu
ifade edilen siyasal partilerin tanımı da bu derste yapılmıştır. Yazara göre
siyasal parti, “bir devlet içinde bütün ulusal işlerin ana çizgileri ve yürütme
şekilleri üzerinde, birbirlerine inanan ve dayananların, bir ve beraber
düşündüklerini tatbik için vücuda getirdikleri birlik”tir.[14] Bu tanıma eklenen başka düşünceler, Peker’in
siyasal parti kavramına bakışını daha net ortaya koymaktadır: “Cumhuriyet Halk Partisi programı, yıkılan
Osmanlı İmparatorluğunun enkazı içinde yeni ve yüce bir varlık olarak doğan
yeni Türkiye devletinin kurulması hadiselerinin yoğurduğu prensiplerle hayata
çıkmıştır.”[15]
Bu bağlamda
Peker’in birden fazla siyasal partiyi gerekli görmediği sonucuna varmak
olasıdır. Bir siyasal parti olarak CHP, tüm ulusal işlerin nasıl yürütüleceği
üzerinde fikir birliğine varmış kimseler tarafından, yeni Türkiye devletini
ilerici ilkelere göre kurmak üzere oluşturulmuştur ki, kimse kendisini bu
birliğin dışında tanımlamayacaktır.
“Siyasal Partilerin Çeşitleri”nin
incelendiği altıncı derste, öncelikle XX. yüzyıl başlarında yaşanan teknolojik
gelişimin siyasal ve sosyal yapıya yansımaları ele alınmıştır. Sanayi
devriminin bir sonucu olarak monarşilerin yıkıldığı anlatılmış; ulusal devlet,
ulusal ordu, ulusal ekonomi ve ulusal parti kavramları üzerinde durulmuştur.
Ekonomiden savunmaya, sistemi oluşturan tüm unsurların ulusallaştığı bir
ortamda partinin (bir başka deyişle egemen siyasal görüşün) de ulusallaşması,
dolayısıyla “tek”leşmesinin gerekliliği savunulmuştur.[16]
Hürriyet
ihtilali ile doğan başlıca siyasal akımlar (yazara göre partiler)
sınıflandırılırken, kişi hakları arasında yer alan hürriyet ve masuniyetin
rejimler / sistemler için de geçerli bir hak olduğu vurgulanmış; liberal,
demokrat, cumhuriyetçi ve radikal akımların bu hakkı korumayı amaçlayanlar
oldukları ifade edilmiştir.[17]
Daha sonra
başlıcaları “mürteci partiler”, “muhafazakârlar ve mutediller”, “sınıf ihtilali
partileri”, “din partileri”, “milliyetçi partiler” olmak üzere temel siyasal
akımlar kategorize edilip açıklanmıştır. Bu bağlamda din partileri ile milliyetçi
partiler kendi içlerinde kısımlara ayrılarak, din ve milliyet konularında türlü
fraksiyonlar olduğu vurgulanmıştır.[18] Tüm bu anlatımlarla, Avrupa’daki
genel siyasal havayı öğrenciye yansıtmak, bilgisini arttırmak hedeflenmiştir.
Yedinci ders “Muhtelit (Karma) Siyasal Partiler” başlığını taşımaktadır. Dört ana kategori olarak
ele alınan liberal, cumhuriyetçi, demokrat ve radikal akımların bileşkesi
sayılabilecek siyasal görüşler / partiler bu bölümde incelenmiştir. Avrupa’da
temsil olanağı bulan bu partiler şöyle sıralanmaktadır: “Sosyal demokratlar”,
“hristiyan demokratlar”, “radikal demokratlar”, “hristiyan sosyalistler”,
“nasyonal sosyalizm” ve “meslek partileri”. Bu partilerin oluşumu, çelişkili
yanları, amaçları, varsa tarihsel kökenleri ve etki alanları ayrıntılı şekilde
anlatılmıştır.[19]
“Siyasal Partilerin Tatbik Şekilleri”nin
incelendiği sekizinci derste, çok partili Avrupa demokrasilerinde karşılaşılan
iktidara gelme, ekseriyet (çoğunluk), koalisyon, güçler arası kontrol ilişkisi
gibi kavramlar üzerinde durulmuştur. Çeşitli ülkelerden örnekler aktarmadan
önce yazar, çok partili sistemlerde sıkça başvurulan koalisyonların, ülke
istikrarına ve ulusal birliğe zarar verdiğini, parlamentarizmi yıprattığını
savunmuştur.[20]
Yukarıda
tanımlanan duruma örnek olarak Polonya, Belçika, Çekoslovakya, Macaristan,
İngiltere, Fransa, İsviçre gibi ülkelerin deneyimleri ve Balkanlarda yaşanan
güncel gelişmeler gösterilmiştir. Özellikle Çekoslovakya ve İsviçre’nin siyasal
yapılarını ele alan Peker, ayrıntılı tablolar vererek kaç siyasal partinin
bulunduğunu, bunların kaçar milletvekili ile parlamentoda yer aldığını
açıklamıştır. Bu şekilde detaya girilirken, Avrupa’daki çok partililiğin büyük
ve tehlikeli bir karışıklığa yol açma olasılığı vurgulanmak istenmiş olmalıdır.[21]
Recep Peker,
dokuza ayırdığı derslerinin sonuncusuna “İstiklal”
adını vermiş ve bu kavramı tüm boyutlarıyla ele almaya çalışmıştır. Ulusal Türk
varlığının en önemli dayanaklarından saydığı bağımsızlığın önemini şöyle
vurgulamıştır: “Bugünkü ulusal Türk
varlığına dayanak olan temellerden birini İnkılap olarak görmüştük; diğeri de
İstiklaldir. Hiçbir onurlu ulusal varlığın istiklalsiz yaşaması tasavvur
olunamaz. ..... Bir ulusun varlığını da istiklal ile birlik görmek lazımdır.”[22]
Daha sonra bu
denli değerli olan bağımsızlığın ana şartları sıralanmıştır: Öncelikle,
devletin kendi gücüyle koruyabileceği bir toprağının bulunması gerektiğini
savunan Peker, daha sonra iç ve dış politikada bağımsızlığın geldiğini ileri
sürer. Bu bağlamda devletin tam anlamda bağımsız olabilmesi için, iç ve dış
politika kararlarının alınmasında ulusun ve onun temsilcilerinin dışında hiçbir
başka gücün etkisi altında olmaması gerektiği anlatılmıştır. Ayrıca devletin
ordusunun, adliyesinin, kültürünün, hazinesinin ve ekonomisinin de ulusal
olmayan tüm iç ve dış etki alanlarından bağımsız olması gerektiği
açıklanmıştır.
Genel yapı
açısından ele alındığında, Recep Peker’in verdiği derslerin didaktik ve
sistematik bir akışa sahip olduğu söylenebilir. Dersler konuları esas alınarak
bölümlere ayrılmış, bunların sıralanışında da tarihsel sürece uygunluğa ve bir
mantık dizisi izlenmesine özen gösterilmiştir. Karşılaştırmalar yoluyla, hem
Türk İnkılabı ve devleti dönemi içinde anlamlı bir yere oturtulmaya çalışılmış,
hem de yakın çevre hakkında ayrıntılı bilgiler verilmiştir.
Böylece
öğrencinin, yaşadığı dönemde cereyan eden başlıca siyasal olayları öğrenmesi ve
kendi ülkesini, sistemini, bunların dayandığı temelleri kavrayıp üstünlüğüne
inanması hedeflenmiştir. Peker’in derslerinde “telkin” ve “ikna” hususları
üzerinde sıkça durması, derslerin öğrencilerin düşünceleri üzerinde yapmasını
amaçladığı etkiye ne derece önem verdiğinin göstergesidir.
Özetlemek
gerekirse Recep Peker tarafından verilen dersler, dönemin siyasal gelişmeleri
hakkında detaylı bilgiler içeren, öğrencilere karşılaştırma yapmaları için
yeterince örnek sunan, içeriği ve
akışının önceden planlandığını düşündüren bir yapıdadır. Ayrıca en ideal
siyasal ortamın, tek bir ulusal partinin ve büyük bir şefin etrafında ulusça birleşilmesi
sayesinde kurulacağını savunan Peker, bu tezini desteklemede yine dünyadan
örnekler sıralama yoluna gitmiştir. Yalnızca bir dipnot gösterilen Peker’in
derslerinde de -Bozkurt’un dersleri gibi- öğrencilerde Türk İnkılabı’na,
Cumhuriyet’e, Atatürk’e ve Türk ulusunun tarihten gelen yüksek vasıflarına yönelik
bağlılık ve sevgi duygularını kökleştirmek amaçlanmış, Türk İnkılabı tarihi bir
olay şeklinde değil yaşanan bir süreç olarak ele alınmıştır.
* Bu makale, Beril
Devlet'in 2003 tarihli ve "Atatürk Devri Yükseköğretim Kurumlarında Türk
İnkılap Tarihi Öğretimi" başlıklı, yayımlanmamış yüksek lisans tezinden
alınmıştır.
[1]1888
yılında İstanbul’da doğmuş, 1907’de Harbiye’den mezun olarak askerlik yaşamına
başlamıştır. I. Dünya Savaşı’nda çeşitli cephelerde görev yaptıktan sonra, 1920
yılında Ankara’ya gelerek Milli Mücadele’ye katılmıştır. Birinci TBMM’de Umumi Kâtip,
İkinci TBMM’de ise Kütahya Milletvekili olarak bulunan Peker, CHP Genel Sekreterliği
de yapmıştır. Bakanlık ve Parti Genel Sekreterliği gibi görevlerde bulunmadığı
zaman Milli Savunma, Anayasa, Bayındırlık gibi komisyonlarda görev yapmış,
1947’de Başbakan olmuştur. 1935-1942 yılları arasında İstanbul ve Ankara
Üniversitelerinin çeşitli birimlerinde “İnkılap Dersleri” veren Recep Peker,
1950’de vefat etmiştir. (Daha fazla bilgi için: O. Aslanapa, a.g.e., s.13-14.; Toktamış Ateş, Türk Devrim Tarihi, İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları,
İstanbul, 2000, s. 181, 255.)
[2]
O. Aslanapa, a.g.e., s. 205-290.
[3]
O. Aslanapa, a.g.e., s. 205-206;
Recep Peker, İnkılab Dersleri Notları, Ulus
Basımevi, Ankara, 1935, s. II-IV.
[4]
O. Aslanapa, a.g.e., s. 207; R.
Peker, a.g.e., s.1.
[5]
O. Aslanapa, a.g.e., s. 207; R.
Peker, a.g.e., s. 1.
[6]
O. Aslanapa, a.g.e., s. 207-216; R.
Peker, a.g.e., s. 1-15.
[7]
O. Aslanapa, a.g.e., s. 208-211; R.
Peker, a.g.e., s.2-7.
[8] O. Aslanapa,
a.g.e., s. 211; R. Peker, a.g.e., s.7.
[9] O.
Aslanapa, a.g.e., s. 217; R. Peker, a.g.e., s. 15.
[10] O.
Aslanapa, a.g.e., s. 217-225; R.
Peker, a.g.e., s. 15-27.
[11] O.
Aslanapa, a.g.e., s. 227-237; R.
Peker, a.g.e., s. 28-43.
[12] O.
Aslanapa, a.g.e., s. 239-247; R.
Peker, a.g.e., s. 44-57.
[13] O.
Aslanapa, a.g.e., s. 249-254; R.
Peker, a.g.e., s. 58-65.
[14] O.
Aslanapa, a.g.e., s. 251; R. Peker, a.g.e., s. 62.
[15] O.
Aslanapa, a.g.e., s. 252; R. Peker, a.g.e., s. 63.
[16]
O. Aslanapa, a.g.e., s. 255-257; R.
Peker, a.g.e., s. 66-70.
[17]
O. Aslanapa, a.g.e., s. 258; R.
Peker, a.g.e., s. 70.
[18]
O. Aslanapa, a.g.e., s. 258-264; R.
Peker, a.g.e., s. 70-80.
[19]
O. Aslanapa, a.g.e., s. 265-270; R.
Peker, a.g.e., s. 81-89.
[20]O.
Aslanapa, a.g.e., s. 272; R. Peker, a.g.e., s. 92.
[21]O.
Aslanapa, a.g.e., s. 272-280; R.
Peker, a.g.e., s. 92-103.
[22]O.
Aslanapa, a.g.e., s. 281; R. Peker, a.g.e., s. 104.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder