Yusuf Kemal Tengirşenk tarafından yükseköğretimde verilen dersler
Yusuf Kemal Tengirşenk
[1], Atatürk devri yükseköğretim kurumlarında verdiği “Türk İnkılabı”
derslerinin notlarını gözden geçirerek 1935 yılında kitaplaştırmıştır.
Tengirşenk’in dersleri, diğerlerinden farklı olarak ekonomi alanında
yapılan devrimler ve bunların sosyoekonomik altyapısı ile sonuçları
üzerinde odaklanmıştır.
[2]
Kendisinden önceki hocaların “
inkılabın mahiyeti hakkında çok bilgince sözler söylediği”
ni
[3]
ifade ederek derslerine başlayan
Tengirşenk
, derslerinde ele alacağı konuları sıralamıştır: Ekonomi, rejim –
ekonomi ilişkisi, reformizm – ekonomi ilişkisi, ekonomik alanda yeni
rejimin getirdiği yenilikler, nüfus, tarım, sanayi, ulaştırma ve
ticaret.
Derslerde, Türk İnkılabının anlam ve öneminin yeterince açıklanabilmesi
için birçok yöntemin bir arada kullanılacağı, bu yöntemlerin “
endüksiyon, dedüksiyon
[4], psikoloji ve tarih
metotları”
olacağı belirtilmiştir.
Sekiz bölüme ayrılan derslerin ilki “giriş” niteliğindendir. Bu bölümde
inkılabın tanımı
yapılarak evrimden farkı açıklanmış, Türk İnkılabının hangi nedenlerden
dolayı evrim sayılamayacağı izah edilmiştir. Bireycilik anlayışının
devrini tamamladığını, her alanda ulusallaşmanın gerekli ve yerinde
olduğunu ileri süren yazar, Osmanlı döneminden örnekler vererek
özellikle ekonomi politikalarının neden ulusal gereksinimler
doğrultusunda yürütülmesi gerektiğini açıklamıştır. Bu noktada Türk
İnkılabından bahsederken, diğer derslerde rastlanmayan “devrim”
teriminin kullanılmış olması dikkat çekicidir.
[5]
İkince derste
Osmanlı devlet yapısının ana hatları
üzerinde durularak, bunun iç ve dış ekonomideki yansımaları ele
alınmıştır. Tengirşenk’e göre Osmanlı devlet yapısı iki ana temel
üzerine kuruludur: Din ve devlet işlerinin içiçeliği ve şahsi idare. Din
ve devlet işlerinin ayrılmamasından kaynaklanan sorunlar arasında
azınlık hukuku, adli idarede çok başlılık ve bu sorunları çözmek adına
yapılan reformların (örneğin Tanzimat dönemi) durumu daha da karmaşık
bir hale getirmesi. Yazara göre Fatih Sultan Mehmet’ten itibaren
azınlıklara iç serbestiye varacak haklar verilmesi, ileride devleti
yıpratacak unsurların oluşumuna zemin hazırlamıştır.
Monarşiden yani “
şahsi idare”
den kaynaklanan sorunları ise kaynakların verimsiz yönetimi şeklinde
özetlemek mümkündür. Tengirşenk, hazinedeki nakit kadar değerli bir
kaynak olarak gördüğü üretici nüfusun fütuhat amacıyla savaş alanlarında
kırıldığını, bunun da ekonomide yıkıcı sonuçlar doğurduğunu ileri
sürmektedir. Yine monarşinin kaynaklar üzerindeki hatalı tasarrufu
nedeniyle sanayide geri kalınması, dış borçlanmanın bunun bir sonucu
olarak başlaması ve nihayet devletin ekonomik çöküşü bu bölümde ele
alınan diğer konulardır. 1535 Kapitülasyonları, 1673 Muahedesi, 1860
Ticaret Antlaşması ve Meşrutiyet devrindeki gümrük müdahalesi üzerinden
Osmanlı ekonomi politikalarını eleştiren yazar, sermaye birikiminin
oluşamaması ve ulusal bir burjuvazinin yaratılamamasını, XX. yüzyıla
yansıyan en ciddi problemler olarak göstermiştir.
[6]
Üçüncü derste
kapitülasyonlar
tarihsel gelişimi içinde ele alınarak, bunların Osmanlı ekonomisi
üzerindeki yıkıcı etkileri vurgulanmıştır. 1535’te Fransızlara tanınan
kapitülasyonlardaki “karşılıklılık” ilkesinden zaman içinde nasıl
vazgeçildiği, 1740, 1868 ve 1890 yıllarında yapılan kapitülasyon
antlaşmalarının Osmanlı’yı mali açıdan yabancı devletlere nasıl bağımlı
kıldığı açıklanmıştır. Bu bağlamda Meşrutiyet idaresine de eleştiri
yöneltilmesi, diğer derslerde rastlanmayan bir durumdur.
[7]
Dördüncü derste yine
Tanzimat ve Meşrutiyet devirleri
ne değinen Tengirşenk, dış borçlanma ve kapitülasyonlar üzerine
odaklanmıştır. Her iki dönemde de radikal değişiklikler yapılamadığı,
hukuksal / adli sorunları kökten çözecek adımlar atılamadığı için
ekonominin de çöküşten kurtarılamadığı savunulmuştur. Din ve devlet
işlerinin ayrılmasının gerekliliğine dikkat çekilerek, bu sayede
azınlıklara tanınan ayrıcalıklı hukuk alanının devletin
parçalanmasındaki başlıca etken olduğu vurgulanmıştır. Daha sonra Sevr
Antlaşması ayrıntılı şekilde ele alınarak bu metnin, sadece siyasal
açıdan değil, aynı zamanda ekonomik bağımsızlık anlamında da
“Türklüğün yok edilmesini”
hedeflediğine dikkat çekilmiştir. Atatürk’ün Nutuk’undan uzun alıntılar
yapılarak, onun dilinden Milli Mücadele’nin başlaması, gelişimi,
karşılaşılan güçlükler ve nasıl aşıldıkları aktarılmıştır. Diğer
derslerle karşılaştırıldığında Atatürk’ten en uzun ve kapsamlı alıntı,
Tengirşenk tarafından yapılmıştır.
[8]
“Şimdi de Türkiye’de ne gibi değişiklikler oldu, onu göreceğiz”
ifadesiyle başlayan beşinci derste, konunun sadece
ekonomik açıdan
ele alınacağı da hatırlatılmıştır. Ekonomik ortamı belirleyen etkenler
sıralanırken başta iklim koşullarından söz edilmiş, bunların Osmanlı
devrinden farklı olamayacağı ifade edilmiştir. Ardından hukukun ekonomi
üzerindeki belirleyici rolüne değinilmiş, bunun da ayrıntılarının diğer
hocalar tarafından verileceği belirtilmiştir.
Ekonomik alanda yapılan devrimlerin incelenmesi, daha sonraki derslere
bırakılarak Lozan Antlaşması ile tam bağımsızlığın kazanılması, Tevhid-i
Tedrisat Kanunu’nun kabulüyle eğitimde ve Şer’iye ve Evkaf Vekâletinin
kaldırılmasıyla da siyasi yapıda laikliğe geçiş anlatılarak beşinci ders
sona erdirilmiştir.
[9]
Altıncı dersin başlığı
“
Nüfusta Devrim
”
dir. Nüfusun, bir ülkenin üretim gücünün başlıca kaynaklarından olduğu
hatırlatılarak, Türkiye nüfusunun nicelik ve nitelikçe azalmasına yol
açan etkenler üzerinde durulmuştur. Nüfusun nicelikçe azalmasının nedeni
olarak XX. yüzyıl başında ardarda yaşanan savaşlar, bunları izleyen
Birinci Dünya Savaşı ve en son olarak da Kurtuluş Savaşı’ndaki askeri
kayıplar gösterilmiştir. Bu bağlamda, Kurtuluş Savaşı’nda verilen 37 bin
kayba karşılık Birinci Dünya Savaşı’nda 600 bin kadar askerin şehit
düştüğü bilgisi aktarılmıştır.
Ülkenin bazı bölgelerinde görülen sıtma salgınından bahseden yazar,
1930 yılında çıkarılan bir kanunla sağlığı koruma işinin devletin
görevleri arasında sayıldığını bildirmektedir. Daha sonra nüfus
yoğunluğu meselesi ele alınarak Türkiye’de 1927 nüfus sayımına göre
kilometre kare başına 18 kişinin düştüğü, 1930 verilerine göre de toplam
nüfusun 17 milyon olduğu bildirilmiştir. Dünyanın değişik
bölgelerindeki ülkelerden örnekler verilerek nüfus yoğunlukları
karşılaştırılmıştır. Türkiye’deki ortalama nüfus yoğunluğunun normal
olmasına karşılık, bölgeler arasında ciddi farkların bulunduğuna dikkat
çekilmiştir. Bu sorunun giderilmesi amacıyla Büyük Millet Meclisi
tarafından İskân Kanunu’nun kabul edildiği, bu yasayla aynı zamanda bir
“kültür birliği”
sağlanmasının da amaçlandığı ifade edilmiştir.
Yedinci dersin konusu
“
Tarımda Devrim
”
dir. Öncelikle tarımda verimliliğin ilkeleri sayılabilecek “nöbetle
ekme”,“dinlendirme” ve “kış köklerinin ekimi” gibi yöntemler açıklanmış,
bunun Avrupa’daki uygulamaları tarihsel süreç içinde anlatılmıştır.
Avrupa’da sanayileşmenin bir sonucu olarak başlayan köyden kente göçün,
tarımda makinelerin kullanılmasıyla bir sorun olmaktan çıkarıldığı ifade
edilmiştir. 1740 yılından itibaren de kimyasal gübrenin kullanılmaya
başlanması, bataklıkların kurutulması yoluyla Avrupa tarımında verimin
arttırıldığına işaret edilmiştir.
Daha sonra Türk köylüsünün durumu ele alınarak, verimi artırmak
amacıyla yalnız dinlendirme yönteminin kullanıldığı, makinelerin bir
tarım aracı olarak kullanımında yetersiz kalındığı ifade edilmiştir.
Tengirşenk, köylünün yaptığı bir işlemi neden yaptığını dahi
bilmediğini, sermaye bakımından çok sınırlı olanaklara sahip olduğunu,
bu yüzden tarımda devrim yapılması gerektiğini açıklamıştır. 1927 nüfus
sayımının verilerine dayanarak ülkede 1.700.000 kadar çiftçi ailesinin
bulunduğu, bunun da yaklaşık 9 milyonluk bir nüfus dilimine karşılık
geldiğini bildiren yazara göre, yapılan devrimler henüz tamamlanmamış
olsa da halk sorunlar ve yapılması gerekenler konusunda yeterince
aydınlatılmıştır. Tarımda devrimin en önemli unsurları olarak Köy
Enstitüleri ile tohum ıslah istasyonlarının kurulması, iltizamın
kaldırılması, vergilerin yeniden düzenlenmesi gösterilmiştir.
[10]
Endüstride devrim
in ele alındığı sekizinci derste ilk olarak Coğrafi Keşiflerle ticaret
arenasının genişlemesi ile Sanayi Devrimi’nin süreç ve sonuçları
üzerinde durulmuştur. Rafine üretimin Avrupa toplumunun gelişimine
etkileri anlatılarak, sanayi ile ziraatın bir üretim tarzı olarak
karşılaştırması yapılmıştır. Daha sonra Osmanlı mirasından söz edilerek,
1913’te çıkarılan ilk Teşvik-i Sanayi Kanunu’na rağmen sanayileşmenin
sağlanamadığı, 1927 sayımına göre mevcut sanayi kuruluşlarının %79’unda
sadece üç kişinin istihdam edildiği belirtilmiştir. 1923’te İzmir
İktisat Kongresi’nde sorunların belirlendiği, Lozan Barışı ile gümrük
sınırlamalarının kaldırıldığı, 1927’de Teşvik-i Sanayi Kanunu’nun
düzenlendiği anlatılarak endüstride devrim için zeminin nasıl
oluşturulduğu açıklanmıştır. Son olarak da bez, şeker ve kundura
üretimini tablolar üzerinden 1927-1934 yılları arasında kaydedilen
gelişme ortaya konmuştur.
[11]
Dokuzuncu dersin konusu, “
Taşımada Devrim
”dir. Bu mesele de, önce Avrupa örneğinin sergilenmesi, sonra Osmanlı
döneminde yapılanların ve bundan kalanların sıralanması tekniği ile ele
alınmıştır.Son olarak da Cumhuriyet devrimlerinin sorununu çözümünde
hangi noktalara odaklandığı, hangi adımların atıldığı ve ne gibi
sonuçlar alındığı anlatılmıştır. Taşıma / ulaştırma konusunun sosyal ve
ekonomik açıdan önemine değinildikten sonra demiryolları üzerinde
durulmuştur. Tengirşenk’e göre demiryollarının inşasıyla adeta
birbirinden kopuk olan yurt bölgeleri birleştirilerek ulusal bütünlüğe
katkı sağlanmıştır. Ayrıca kabotaj hakkının siyasi ve ticari açıdan
önemine değinilmiştir.
[12]
Son derste “
Tecimde Devrim
” ele alınarak ticaret incelenmiş, daha önce işlenen tarım, sanayi ve
ulaştırmada devrim konularının tamamlanmasına çalışılmıştır. Öncelikle
kapalı ekonomilerin gerçekleşme noktası olan panayır ve kervan
ticaretinin işleyiş esasları aktarılmıştır. Daha sonra yine Avrupa ve
dünyadaki endüstriyel, siyasi ve ekonomik değişimler dile getirilerek
ticaretin devlet, ülke, kıta sınırlarını aşan yeni yapısı tanımlanmaya
çalışılmıştır. Uluslararası ticaretin çağın bir gerçeği olduğu
vurgulanırken, ulusal ekonominin korunmasının da ihmal edilmemesine
dikkat çekilmiştir. Kapitülasyonlar ve sonuçları hatırlatılarak gümrük,
kota, ekonomik ayrıcalık ve ithalat – ihracat dengesi meselelerine
değinilmiştir. Son olarak da ulusal ekonomi korunarak dışa açılmak için
alınacak önlemlerden söz edilmiştir.
[13]
SONUÇ
Atatürk devrinde (1923-1938) yükseköğretim kurumları, yapısı ve işlevi
açısından ele alınarak, 1933 reformuyla köklü bir değişime tabi
tutulmuştur. Öncelikle eğitim kalitesinin yükseltilmesi yolunda kadroda
ve işleyişte değişikliklere gidilmiş, ardından da özerk olan üniversite
yönetimi merkezin denetimine alınmıştır. Bu süreçte İstanbul
Üniversitesi bünyesinde Türk İnkılabı Enstitüsü kurularak yeni rejimin
ilkelerini gençlere anlatma(ya da aktarma) rolü, siyasi erk tarafından
bu kuruma yüklenmiştir. Üniversitenin herhangi bölümünden mezun
olacaklara bu enstitüden yeterlilik alma zorunluluğu getirilmesi, konuya
verilen önemi yansıtmaktadır. Söz konusu enstitü bünyesinde verilen
Türk İnkılabı dersleri, bu çalışmanın konusunu teşkil etmiş bulunuyor.
Atatürk devri derslerinin “Türk İnkılabı” adını taşıması, üzerinde
durulacak ilk konudur.Günümüzde bu dersler gerek orta öğretimde gerekse
yükseköğretimde “İnkılap Tarihi”adıyla anılmaktadır.Yaklaşım farkının en
önemli ipucunu bu adların verdiği kanaatindeyiz. Atatürk devri
derslerinde kullanılan dil de, düşünsel arka planda ‘geçmiş’e, ‘olmuş –
bitmiş’e dair bir anlayışın yerine,‘bugüne ve‘devam eden’e ilişkin bir
kavrayışa işaret etmektedir. Bu bağlamda Atatürk devri derslerinde
‘tarih’ değil, ‘bugün’ anlatılmaktadır.
Cumhuriyeti, onu doğuran inkılabı ve Atatürk’ü sevdirmek ve tanıtmak
amaçlı derslerin içerikleri de süreçten çok sonuca odaklıdır. Örneğin,
günümüz ders kitaplarında oldukça uzun ve ayrıntılı şekilde yer alan
Kurtuluş Savaşı sürecine, Atatürk devri derslerinde gerektiği
noktalarda, kısaca değinilmiştir. Bu derslerin öne çıkardığı asıl konu,
inkılabın kendisidir. Bir kavram olarak ele alınan inkılap, çeşitli
açılarından tanımlanmaya çalışılmıştır.
Konuyu sadece kavramsal düzlemde ele almakla yetinmeyen Atatürk devri
dersleri, tarihten – dünyadan çeşitli örnekler aktararak, inkılabın
öğrenci zihnindeki izdüşümünü güçlendirmeye, berraklaştırmaya
çalışmışlardır. Kullanılan örneklerin zenginliği sayesinde, öğrencilerin
zihni başka inkılapların nasıl yapıldığı hakkında karşılaştırmalı
verilerle donatılmış olacaktır.Böylece dolaylı yoldan da olsa gençlerin
kendi uluslarını, onun deneyimlerini ve tüm bunların dünya ölçeğindeki
yerini daha rasyonel bir çerçeveye oturtmaları mümkün olabilecektir.
Derslerde Osmanlı devrine, hangi devrimin ne amaçla yapıldığını ve
nasıl bir değişimi doğurduğunu aktarmak amacıyla değinilerek; Avrupa
tarihinden seçilen örnekler deyim yerindeyse bir model olarak
Osmanlı’nın karşısına konulmuştur. Kullanılan teknikle
öğrencilerde,Osmanlı dönemindeki uygulamalar sonucu Avrupa’nın her
konuda gerisinde kalan Türk ulusunun, Atatürk devrimleriyle refahı
yakalamaya çalıştığı düşüncesi uyandırılmaya çalışılmıştır.
Avrupa’nın örnek gösterilmesine yönelik tutum, çağdaş gelişmeler söz
konusu olduğunda yerini, Türkiye’nin ve Cumhuriyetin idealize edilmesine
bırakmaktadır.Son yüzyılda yaşanan siyasal, sosyal ve ekonomik birçok
gelişme ile yaygın ideolojilerin neredeyse tamamı, Atatürk devri
derslerinde ele alınan konular arasındadır. Bu sayede öğrencilerin
güncel sorunlar ve uluslararası politikalar hakkındaki bilgi
birikimlerinin zenginleştiği söylenebilir. Günümüz ders kitaplarında
böyle güncel meseleler, derslerin tarihsel formatından dolayı olsa
gerek, yer almamaktadır.
Atatürk devri derslerinde öne çıkan bir başka konu da rejimin,
Atatürk’ün ve inkılabın yüceltilmesidir. Bozkurt, Peker ve Tengirşenk
derslerinin en belirgin ortak noktası bu konuya gösterdikleri özendir.
Her üçünün de derslerinde devrimin ve rejimin gençlere bırakılan bir
miras olmaları açısından değeri vurgulanmıştır. Tek parti iktidarı da bu
bağlamda yüceltilmiştir. Derslerde tartışmaya yer verilip verilmediğini
metin üzerinden belirlemek mümkün olmadığından, konunun öğrenci
üzerindeki yansımasını ortaya koymak güçtür.
Atatürk devri dersleriyle, büyük bir inkılabın sonucunda doğan yeni
rejimin ve dayandığı ilkelerin anlatılması, varoluşunun
gerekçelendirilmesi ve sonuçlarının benimsetilmesi amaçlamıştır. Bu
bağlamda tek partililik gibi, çağdaş demokraside doğal sayılamayacak
kimi unsurların, ideolojik bir eğitimi hedefleyen bu derslerde
savunulması olağandır. Bununla birlikte Atatürk devri derslerinin,
yaşanan dönem ve çevre hakkında geniş bilgi içermesi, değişik siyasal
yapılara ilişkin ayrıntılı veriler sunması günümüz derslerine ışık
tutacak değerdedir.
XXI. yüzyıla girdiğimiz bu çağda Türkiye Cumhuriyeti’nin nitelikleri ve
kuruluşu öğretilirken, konuyu ‘geçmişte başarılanlar’ manzumesi
şeklinde ele almak, önsözde belirttiğimiz yabancılaşma sorununu
doğurmakta, dersleri amacından uzaklaştırmaktadır. Bu dersler üzerinden
öğrencilerle vatandaşı oldukları devlet arasında bir aidiyet ilişkisi,
bir sevgi bağı kurulması hedefleniyorsa, bunun yolu kongre
kararlarından, antlaşma maddelerinden yani süreçten ziyade, Atatürk
devri derslerinde olduğu gibi sonuç üzerinde durmaktan geçecektir.
Atatürk devri Türk İnkılabı dersleri belki bilimsellik kaygısı,
tartışmaya açıklık, sistematiklik, demokratik ilkelerin özendirilmesi
gibi noktalarda çağımızın gereksinimlerini karşılamaktan uzaktır. Ancak
yaşadığı dönemin özelliklerini ve kendi ulusunun dünya panoramasındaki
yerini bilen gençler yetiştirmek adına, günümüz için de aydınlatıcı
ipuçları taşıdıkları düşüncesindeyim.
* Bu makale, Beril Devlet'in 2003 tarihli ve "Atatürk Devri
Yükseköğretim Kurumlarında Türk İnkılap Tarihi Öğretimi" başlıklı,
yayımlanmamış yüksek lisans tezinden alınmıştır.
[1]
1878 Boyabat doğumludur. İstanbul ve Sorbonne Üniversitelerinde hukuk
eğitimi almıştır. Sinop milletvekili seçilen Tengirşenk daha
sonra,Londra Büyükelçiliği, İktisat, Hariciye ve Adliye Bakanlığı
görevlerinde bulunmuştur. 1969’da Ankara’da vefat etmiştir.(Daha fazla
bilgi için: O. Aslanapa (haz.),
1933 Yılında İstanıul Üniversitesinde Başlayan İlk İnkılap Tarihi Ders Notları,
Türk Dünyası Araştırmaları Vakfı, İstanbul, 1997, s.13-14.;Toktamış Ateş,
Türk Devrim Tarihi,
İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları, İstanbul, 2000, s. 259.)
[2]
O. Aslanapa,
a.g.e.,
s. 293; Yusuf Kemal Tengirşenk,
Türk İnkılabı Dersleri Ekonomik Değişmeler
, Edebiyat Fakültesi Talebe Cemiyeti Neşriyatı, İstanbul,1935, s. 3.
[3]
O. Aslanapa,
a.g.e.,
s. 293; Y.K. Tengirşenk,
a.g.e.,
s.3.
[4]
O. Hançerlioğlu,
a.g.e.
, s.420-421.
[5]
O. Aslanapa,
a.g.e.,
s. 293-296; Y.K. Tengirşenk,
a.g.e.,
s.3-8.
[6]
O. Aslanapa,
a.g.e.,
s. 297-301; Y.K. Tengirşenk,
a.g.e.,
s.9-15.
[7]
O. Aslanapa,
a.g.e.,
s. 301-305; Y.K. Tengirşenk,
a.g.e.,
s.16-21.
[8]
O. Aslanapa,
a.g.e.,
s. 305 -310; Y.K. Tengirşenk,
a.g.e.,
s.21-29.
[9]
O. Aslanapa,
a.g.e.,
s. 311-312; Y.K. Tengirşenk,
a.g.e.,
s.30-32.
[10]
O. Aslanapa,
a.g.e.,
s. 314 -318; Y.K. Tengirşenk,
a.g.e.,
s.37-43.
[11]
O. Aslanapa,
a.g.e.,
s. 319 -324; Y.K. Tengirşenk,
a.g.e.,
s. 44-51.
[12]
O. Aslanapa,
a.g.e.,
s. 324-328; Y.K. Tengirşenk,
a.g.e.,
s. 52 -58.
[13]
O. Aslanapa,
a.g.e.,
s. 328 -332; Y.K. Tengirşenk,
a.g.e.,
s. 58- 61.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder