İSTANBUL’DA KLİNGONLU İSTİLASI


Bir varmış bir yokmuş. Güzel mi güzel, eşi benzeri olmayan bir şehir varmış. Şehir öyle özel, öyle değerliymiş ki, tarihe damgasını vurmuş iki devasa imparatorluğa başkent bile olmuş. 

En hareketli, en hayat dolu semtinin göbeğinde tam 1600 yaşında bir binası, iki kıtayı ayıran denizinin ortasında en az 2000 yıllık bir kulesi bile varmış. Adına İstanbul derler bu şehri, bir gün klingonlar istila etmiş.

Klingonlu istilacılar başka gezegenden geldikleri için midir, yoksa uygarlıktan, tarihten, kültürden nasibini almamış açgözlü mahlûklar oldukları için midir bilinmez, başlamışlar ablukaya aldıkları İstanbul’u didiklemeye. 

Öldürdükleri güzelim bir ceylanı paralayan, etlerini lime lime eden tekinsiz vahşiler gibi daldıkları İstanbul’da evvela önlerine gelen boş, binasız, çimen – çayırı talan etmiş, sonra bununla yetinmeyip bazı binalara göz dikmeye başlamışlar. “Nasılsa sahibi yok, yüzlerce yıl önce ölmüş gitmiş” deyip, tarihi yapıların gözünü oymaya, ciğerini sökmeye, elini – ayağını koparıp derisini yüzmeye girişmişler. Ne kale bırakmışlar, ne kule… Şehrin en güzel yerlerini, en güzel binalarını birer birer mahvetmişler.
Neden böyle fenalıklar yaptıklarını sormak yersiz. Onlar Klingonlu. 

Gezegenimize istilacı olarak geldiler, neyimiz var neyimiz yoksa talan edip, işlerine yarayan varı – yoğu toplayıp, çekip gidecekler. Bizimle bu dünyada, bu kentte kalıcı değiller. Berbat bir sonbahar günü gelmişlerdi, mis gibi bir ilkbaharda gidecekler.

Onlar gittikten sonra yaralanan yerlerimize ilaç sürmemiz, kopan etlerimizi yerine dikmemiz gerekecek. O yüzden nerelerden darbe aldığımızı, cânım İstanbul’un hangi mücevherlerinin un ufak edildiğini bilmeli, not etmeliyiz. Kurtuluş son durak değil zira kurtuluştan sonra yapacak çok iş var.
Gökten üç elma düşecek. Biri size, biri bize, bir de İstanbul’umuza.

 ***

Bugün Eğitimci yanımı, çizgili defterimi evde bıraktım, Tarihçi heybemle yola düştüm. İşte topladıklarım:




Burası Şile Kalesi. Günümüzden 2000 yıl önce Cenevizliler (Cenovalı ticaret kolonicileri) tarafından inşa edilmiş. Daha sonra Bizans İmparatorluğu ve Osmanlı tarafından, Karadeniz yönünden İstanbul’a yönelebilecek tehlikeleri önceden saptamak ve bertaraf etmek amacıyla kullanılmış. Üstte, 2009 yılında çekilmiş, orijinal halinden geriye kalanı görüyorsunuz. Alttakini ise bugün çektim. Klingon usulü (!) yenileme çalışmalarını yansıtıyor.

Kültür eğitimi, Tarih bilinci…

Mesela kaleye 2 km. ötede, gayet kendi halinde bir sahil kahvesinde, aşağıdaki güzelim fincanda vücut bulmuş kavramlar olmasına karşın, bu kadarcık Tarih bilincini, bu kadarcık estetik duyarlılığı maalesef Kale’yi onaranlarda görmek mümkün olamadı.

Klingonu da Klingonluları da hiç sevmiyorum.




Yenitan'da okumak için

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder