Başlıktaki sakilliğe dikkat edenler, bunun bir ayna tutma yazısı olacağını tahmin etmiştir.
Belli yaşa gelmiş kadınlar, toplumun yüzüne
daima en net gösteren aynaları tutar. Tıpkı Euro Maydan eylemleri
sırasında polise ayna tutan Ukraynalı protestocular gibi…
Sosyal medyada son günlerde bir video dolaşıyor:
Süpermarket kasasında, aldığı bebek bezi,
maması ve benzeri ürünlerin ücretini ödeyecek parası olmayan, genç anne
videosu… Bir TV programı için kurgulanmış bu kayıtta, anne rolünde bir
aktris var ve görevini gayet inandırıcı bir şekilde yerine getiriyor.
Parası çıkışmadığı için evde tek başına bıraktığı bebeğine bez ve mama
alamayan, üstü başı perişan, gözü yaşlı, genç ve yalnız bir anneyi
canlandırıyor. Videoyu yazının sonunda bulup izleyebilirsiniz.
Gizli kamera ile kaydedilen bu mizansenin amacı, halkın “yardımseverlik” ölçüsünü almak.
Bakalım çaresizlik karşısında tutumumuz neymiş, falan filan…
Zor durumdaki bir anne ile karşı karşıya kalan ahali ne yapıyor dersiniz?
HİÇ!
Evet, koskoca bir hiç. Sadece izliyor, olan biteni…
Kasiyer muhtemelen haberli. Zira sesinde anlamsız bir neşe var. Kasten yardımcı olmuyor, hatta kadını iyice zora sokuyor.
Sırada bekleyen orta yaşlı adam olayı sadece izliyor.
Onun arkasındaki delikanlı olayı sadece izliyor.
Yan kasalarda bekleyen diğerleri olayı sadece izliyor.
Hatta bu kasadaki sıranın en sonunda duran bir başka erkek daha çok sürecek mi? gibi bir laf ediyor. Yani “paran yetmiyorsa bebeğin aç kalsın ama bizi burada ağaç etme”.
Sadece orta yaşlı bir kadın, zor durumdaki
genç anneye yardımcı oluyor. Diğerlerini kenara iterek geliyor, kendi
kredi kartını kasiyere uzatıyor ve annenin ihtiyaçlarını almasını
sağlıyor. Tam bu sırada şu sözler dökülüyor kadının ağzından: Ben de zamanında çok sıkıntı çektim kızım…
Bu olay bir mizansen değil, gerçek olsaydı ne değişecekti?
Evet, görev alanların çoğu oyuncu ya da
durumdan haberli ama kendimizi, geleneğimizi, alışkanlıklarımızı övmeyi
bırakıp, bir an için dürüst olalım: Bu olay bir mizansen değil, gerçek
olsaydı hiçbir şey değişmeyecekti.
Yine birileri “şu kadın gitse de sıra bana
gelse” diye düşünecekti, başka birileri karşıdan izleyecek, hatta
aralarında “neymiş, ne olmuş, aaa kızın parası mı yokmuş”…
Yine mağdurla empati kuran, o durumu daha önce yaşayan biri olacaktı.
Çünkü ne yazık ki, kendine yakın olanın
halinden anlamak, ona merhamet duymak, yardım eli uzatmak ama kendinden
uzak olanı görmezden gelmek, meşrebimize sığıyor.
Ahlakımızın çirkin yüzüne ayna tutalım, muhterem okurlar:
Bizler sadece kendimize yakın
bulduklarımızın acısını hissediyoruz. Biz, yalnız bize benzeyenlere
yardım eli uzatıyoruz. Küçücük yaştan kafamıza sokulan bu pis menfaat
ahlakı, ömür boyu zerrece değişmiyor ve hayatımızı, ülkemizi, dünyamızı
biçimlendiriyor.
Tahta çanaklar
öyküsünü hatırlar mısınız? Ahlakımızı nasıl inşa ettik: İleride
çocuğumuz bize iyi baksın diye anne babamıza iyi bakmamız öğütlendi. Hep
bir çıkar, hep bir hesap ile iyilik yapmak öğretildi.
Kendimizle hiçbir benzerlik / özdeşlik kuramayacağımız insanlara karşı da sahiden yardımsever miyiz?
Bir ölüm, bir zulüm, bir haksızlık, bir
adaletsizlik gördüğümüzde, mağdur kimdir, kimlerdendir, siyasi görüşü,
dini inancı, mezhebi, cinsiyeti, memleketi, etnik kökeni nedir demeden DOĞRU olanı savunuyor muyuz?
Yoksa kendimize benzemeyenleri merhamet duvarımızın ardına mı atıyoruz? “Ama”larla empatiden, anlayıştan, haklı ve adaletli olandan uzaklaşıyor muyuz?
Parası yetmediği için bebeğine mama
alamayan bir anneye şefkatle yaklaşmak için kaç “ama” silmemiz lazım,
zihnimizden? Kaçımız haksızlık karşısında “ama” demeden yardıma koşar?
Ama o da parasını hesap etseymiş…
Ama o da doğurmasaymış…
Ama o da alırken fiyatına baksaymış…
Ama o da orada ne arıyormuş…
Ama o da o saatte sokağa çıkmasaymış…
Ama o da…
Bu rezil, bu sefil “ripablik of yalnız kendini sevenler” düzeninin inşasında hepimizin harcı var, farkında mıyız?
Ama‘larınız azaldıkça hayat güzelleşecek, inanın bana.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder