İnsanın arttığı yerde hayat soluyor. Renkler bir bir siliniyor, türler bir bir yok oluyor…
Durmadan gökdelen inşa ediyorlar. Binalar içine doluşuyor, tıkışıyor insanoğlu.
Biblo yüzlü kentlerimizi kan akıtırcasına yıkıyor, yerine gökdelenler dikiyorlar. Gökyüzünü örtecek kadar gökdelen birikince “kentsel dönüşüm” tamamlanıyor. Kent ölüyor, cesedine metropol diyorlar.
Gökdelenlerden önce güzel kentlerimiz vardı, biblo yüzlü kentlerimiz.
Bahçeli evlerde, balkonlu apartımanlarda yaşardık.
İnsan gibi.
Bahçeye ağaç diker, balkonda çiçek büyütür, kuş beslerdik. Parklarımız, sayfiyelerimiz, sahillerimiz vardı. Duru kaynak suyu, evden 3-5 kilometre ötedeydi. O pınar artık bir otobüs durağı. O duraktan otobüse binenler, sayfiye nedir bilmiyor.
Belgrad ormanında yürüyüş yapmadan, Süreyya/Moda/Florya plajında denize girmeden, AKM’de opera izlemeden kentli olunur mu?
Yıldızlara bakmadan geceler, karda yuvarlanmadan kışlar, cırcır böceklerini dinlemeden yazlar geçer mi? Kuş sesiyle uyanmadan yaşanır mı?
Salman Rüşdi’nin dediği gibi, gökdelenler kentin mezar taşları. İnsanlar kara bir kader gibi kente akın etti. Kent öldü. Ölüsüne metropol dediler.
Sahi, kuşlar nereye konar metropolde?
Video
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder