Eylül 23rd, 2014 | by Beril Devlet
Her
çocuk mutlaka sanat ve sporla iç içe büyümeli, hiç değilse bir sanat ve
bir de spor dalıyla ilgilenmelidir. Bedensel ve ruhsal gelişim
açısından sanat ve spor vazgeçilmezdir.
Bilinçli
ana-babalar da bu istikamette hareket etmekte, imkânları dahilinde
çocuklarının bir spor veya bir sanat dalı ile haşır neşir olmasına
uğraşmaktalar. Takdire şayan bir davranış. Gönüllü kuruluşlar ve yerel
yönetimler de maddi olanakları sınırlı ailelerin çocukları, sanat ve
spordan mahrum kalmasın diye çeşitli kamu – vakıf ortamlarında eğitim
veriyor, katkı sağlıyor. Hiç yoktan iyidir…
Ancak asıl problem başka yerde: Sanatla ve/veya sporla ilgilenen her çocuğun “üstün yetenekli” zannedilmesinde…
Çocuğuna
bir enstrüman alan, bir şövale hediye eden, onu bir spor okuluna
yazdıran hemen her veli, büyük beklentiler içine giriyor. Derinlerde
yatan “o kadar para verdik” mentalitesi de devreye girince çocukların
hayatı zehir oluyor, zevk alarak yapacakları etkinlikler eziyete
dönüşüyor.
Kimse kusura bakmasın, ben çocuklardan yanayım. Dolayısıyla ana babalara birkaç uyarım olacak:
Bakın
pat diye söylüyorum: Lütfen çocuğunuzu “bir koyup beş veren” bir
yatırım aracı olarak görmekten vazgeçiniz! Şimdi hiç kimse bu sözleri
üstüne alınmayacak, biliyorum. Zira farkına varmadan düşülen bir hata
bu.
Şöyle
bir yoklayın kendinizi: En son ne zaman çocuğunuzun NORMAL bir insan
yavrusu olduğunu aklınızdan geçirdiniz? En son hangi hareketi, davranışı
size son derece sırdan, herkesin çocuğu gibi, alelâde geldi?
Anladınız, değil mi?
Elbette
insanın evladını her şeyden çok, herkesten ayrı sevmesi normaldir.
Ancak bu sevginin çocuğu olmadık umutlara sürükleyecek kadar büyümemesi,
mantık şirazesinin kaçırılmaması lazımdır.
Sanat ve spor lazımdır, iyidir, harikadır.
Her çocuk için, hem de.
Ancak
pek az çocuk, erken yaşlarda keşfedilecek kadar üstün bir yeteneğe
sahiptir. 7 milyarlık dünya nüfusu içinde her yıl belki 50, belki 60
üstün yetenekli (prodigy) çocuk çıkar. Emin olun daha fazla değil.
Elbette bundan fazla sayıda yetenekli ve çok daha fazla sayıda hevesli
çocuk çıkar, sanat ve spor hocalarının karşısına…
Ayrıca
anne babalar açısından çocukta üstün yeteneğin çok arzu edilecek bir
şey olmayabileceğini belirtmek isterim. Üstün yetenekli çocuklara
özenmeyiniz, çocuğunuza onları örnek göstermeyiniz. Üstün yetenek tek
yön, tek şerit bir yoldur. Geri de dönülmez, sağa sola da sapılmaz.
Üstün bir yetenekle dünyaya gelmişseniz başka bir işle uğraşmanız çoğu
kez mümkün olmayacaktır. Seçeneksiz kalırsınız. Yaşam şartları,
yeteneğiniz ile geçiminizi kazanmanıza imkân vermeyecek şekilde
evrilirse, mutsuz bir hayata sürüklenmeniz işten bile değildir… Bunu
ister misiniz, çocuğunuz için?
***
Peki, çocuğunuzun herhangi bir sanat / spor dalına yeteneği var mı yok mu, bu ne derecede bir yetenek, nasıl ayırt edeceksiniz?
Üstün
yetenekli çocuk kendini çoğu defa “başka hiçbir şeyle ilgilenmemesi,
sadece o şeyle uğraşmak istemesi” ile belli eder. Ancak bu “prodigy /
dâhi çocuk” etiketi yapıştırmak için yeterli değildir. O sanat / spor
dalı hangisiyse, hocasına götürmek gerekir. Uzman hoca karşısındakinin
şiddetli bir heves mi, orta derecede bir yetenek mi yoksa müstesna bir
kabiliyet mi olduğunu anlayacaktır. Bu ayrımı uzmanlar dışındakilerin
yapması mümkün değildir.
Yani?
Her
çocuğu sanat ve sporla tanıştırmak, hevesli her çocuğu da ileri
yaşlarda dahi bu uğraşlara devam ettirmek uygundur. Üstün yetenekliler
için ne yapılacağını zaten ancak hocaları bilir.
Şimdi
gelin, birkaç örnek izleyelim. Aşağıdaki videoda internetten derlediğim
minikler var. Kimileri sadece hevesli, kimileri bir parça yetenekli,
kimileri de sıradışı / üstün yeteneğe sahip çocuklar. Hepsi prodigy /
dâhi çocuk değil. Ancak istisnasız her biri çok ama çok sevimli!
Şu videoyu izleyiniz: http://vimeo.com/113232619