Cumhurbaşkanlığı
seçimi, Başbakanın Çankaya’ya çıkmasıyla sonuçlandı. Hangi kesimlerin
ne gibi tepkiler verdiğini zaten biliyorsunuz. Burada tekrarlamaya gerek
yok.
Sadece resmi olmayan seçim sonuçlarına dair birkaç yaklaşık ve yuvarlanmış rakamı hatırlatmayı gerekli görüyorum:
Toplam seçmen sayısı 53.000.000
R.T. Erdoğan 20.800.000 (toplam seçmenin %39’u)
E. İhsanoğlu 15.500.000 (toplam seçmenin %29’u)
S. Demirtaş 4.000.000 (toplam seçmenin %7,5’i)
Oy vermeyen seçmen sayısı 13.000.000 (toplam seçmenin %24,5’i)
Temel patırtı R.T. Erdoğan’a muhalif olanlar arasında geçiyor gibi görünüyor. İktidar cephesi “milkport”.
Sandığa
gidenler, oy vermeyen 13 milyonu çeşitli sıfatlarla eleştiriyor,
aşağılıyor, deyim yerindeyse yerden yere vuruyorlar. İktidar veya
muhalefet kanadından hiç kimsenin kendine dönüp “nerede yanlış yaptım?”
diye sorduğuna tanık olmadım. Oysa bu seçimde oylarını yükseltebilen
sadece Demirtaş. AKP oyları 30 Mart yerel seçimleriyle aynı. CHP ile MHP
ise 30 Mart’ta toplam 19 milyonun biraz üzerinde oy almıştı, bu rakam
15 buçuk milyona düşmüş görünüyor.
İktidar
kanadı artıramadığı oylara sırtını dönüp seçime katılanların yarısı
bize oy verdi diyerek kutlamalara girişti. Ülkenin dörtte birinin kesif
bir umutsuzluk ve küskünlük içinde olmasına hiç aldırmadı. Muhalefet ise
sandığa gitmeyenleri azarlamaktan öte bir ses veremedi. Oysa daha dört
ay önce seçmenin yarıya yakını bu iki partiyi desteklemişti. Dört ay
içinde her ne olduysa (!) oyları muazzam bir erozyona uğradı. Onlar da
hatayı kendilerinde aramadı, arayacak gibi de görünmüyor. Sandığa
gitmeyen 13 milyon seçmeni “tatilci hain” ilan ederek işin içinden
çıkıyorlar.
Gelelim
eğitim perspektifinden tüm bu olan bitenin nasıl okunacağına? Geleceğe
yönelik ne dersler çıkarabiliriz, bu seçimden? Gelecekte de bugün
yaşadıklarımızın tekrarını, hatta daha fenasını yaşamamak için ne
yapabiliriz? Çocuklarımızın da büyüyüp, bizler gibi birbirine
hakaretler, tehditler yağdırmadan farklı görüşte olmayı beceremeyen
bireylere dönüşmesini istemiyorsak tabii… Yoksa “benim oğlum / kızım
büyüsün, en doğruyu kendisinin bildiğini zannetsin, farklı bir fikir
duyunca ağzından salyalar saçsın, kendini yekten haklı saysın”
diyebilenler, okumaya bu noktada son verebilir.
Daha iyi bir gelecek için, lütfen;
1. Çocuklarınıza mantık ve matematik öğretiniz.
Elmayla
armudun toplanamayacağını bilsinler. Turizm kapasitesi belli bir ülkede
13 milyon yurttaşın aynı gün aynı saatte tatilde olamayacağını hesap
etmek için dört işleme vakıf olmaları gereklidir.
2. Çocuklarınıza deyimleri öğretiniz.
Kendini
dev aynasında görmek, dediğim dedik öttürdüğüm düdük, bizden olsun
çamurdan olsun ve benzeri deyimlerin anlamını, insanı nasıl eleştirdiği
şeye dönüştürdüğünü bilsinler. Sokak dilindeki deyimleri de atlamayınız:
“Ne diyorsak o” ile başlayan konuşmanın asla diyaloğa gitmeyeceğini
öğrensinler, mesela. Diyaloğun olmadığı yerde sadece çatışmanın
yaşayabileceğini de…
3. Çocuklarınıza felsefe öğretiniz.
Hayatı değiştirmeye, ancak kendini değiştirmekle başlanacağını bilsinler. Mesela Carl Jung’un şu sözünü her çocuk bilmeli: Dışarı bakan hayali görür, içeri bakan uyanışı.
4. Çocuklarınıza insaflı olmayı öğretiniz.
En
azından kendilerine yapıldığında rahatsız olacakları bir şeyi başkasına
yapmasınlar. Kendilerine söylendiğinde öfkelendikleri bir sözü
başkasına söylemesinler.
5. Çocuklarınıza dayanışmayı öğretiniz.
Hiç
değilse bir karınca yuvasının yakınına götürüp küçücük karıncaların
örgütlü bir çalışmayla koca koca yiyecek parçalarını nasıl metrelerce
taşıdıklarına tanık olsunlar. Örgütlü ve çalışkan olmanın değerini
bilsinler.
6. Çocuklarınıza sizin gibi değil, sizden öte olmayı öğretiniz.
Her
çocuk ergenlik öncesi dönemde ebeveynini, aile bireylerini kendine
örnek alır. Bu yüzden en azından ergenliğe kadar davranış ve sözlerinize
dikkat ediniz. Çünkü ergenlikte işler değişecektir. Sizden modellediği
davranışlarla size zıt görüşleri savunmaya başlar, evladınız. O zaman
muhatap olacağınız gencin nasıl bir üslup kullanmasını istiyorsanız,
çocukluk çağında kendi üslubunuzu öyle ayarlayınız.
Unutmayınız. Bugün dinlediklerimizin tümünü, dün bizzat biz yazdık.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder