TÜRKÜN TARİHLE İMTİHANI

Halide Edip ne müthiş bir yazarmış… Türkün Ateşle İmtihanı romanını okuyanlar bilir, Milli Mücadele dönemini ondan daha güçlü anlatan çıkmamıştır.

Geçtiğimiz yıl Birinci Dünya Savaşı‘nın başlangıcının 100. yıldönümüydü.

1914’te dünya devletleri büyük bir kavganın içine girdiler. Küresel çıkar çatışmalarının çeşitli düğüm noktaları vardı ve bunlar arasında önde gelenlerden biri, artık çökmek üzere olan Osmanlı coğrafyasıydı.

Çeşitli olasılıklar öngörülse de kesin olan, Osmanlı Devleti’nin bu büyük hesaplaşmadan sağ çıkamayacağı idi. Dönemin büyük güçleri, İstanbul’daki Sultan’ın sesi sedası kesildiğinde, onun pek çok yönden zengin topraklarına ne yapacaklarını planlamaya başladılar.
Cenazesi kalkmadan mirası paylaşıldı, Osmanlı’nın…

Eğer Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşu ile sonuçlanacak Milli Mücadele başlatılamasa ve kazanılamasaydı, iki örneğini aşağıda göreceğiniz, onlarca paylaşım planından biri mutlaka hayata geçecekti. Anadolu ve Orta Doğu halkları bugün, bu haritalardan birine göre yaşıyor olabilirdi, olabilirdik…

Yüz yıl öncenin hesaplaşmasına dair haritalardan ilki, The Atlantic gazetesi tarafından, her nedense yakın zamanda, 13 Şubat 2015’te yayımlandı.

antlasmalar_haritalar_2 
İkinci harita da neredeyse 100 yıl öncesinden. Üstelik bu defa bir paylaşım planı olmaktan öte. Dönemin Osmanlı padişahı Vahdettin’in kabul edip imzaladığı bir barış, Sévres Antlaşması.
Osmanlı’nın 1920’de razı olduğu, Türk milletinin ise karşı çıktığı antlaşmaya göre Türkiye, açık sarı ile gösteriliyor:


antlasmalar_haritalar_1

Bu konuyu niye yazdım?

Ömründen çeyrek yüzyılı Tarih öğretmeye vakfetmiş bir yazar olarak, müsaadenizle münasip yerlere ikişer Osmanlı tokadı aşketmek lüzumunu görüyorum da ondan.

Son yıllarda halk arasında -sanki çok Tarih bilirlermiş gibi- mevcut Tarih bilgisini aşağılamak, “resmi tarih” yaftasıyla aklı
sıra yalanlamak, ipini koparan meczubu Tarihçi diye alkışlamak moda oldu.

Topluca girdiğimiz bir delirme yarışının etaplarından olsa gerek…


Ancak gözümüzün önünde yakın tarihin en açık gerçekleri çarpıtılırken bizim de elimiz armut toplayacak değil elbet. 

Resmi Tarihin söylemediği, söylememeyi seçtiği, başka türlü ifade ettiği şeyler, öyle propagandası yapıldığı kadar çok değil,. Evvela bunu bilesiniz. Tarihte devletin halkına karşı bir yerde saf tuttuğu ahmaklık dönemleri var, evet. Örnekse, Osmanlı azınlıkları bahsinde bu gibi örneklere rastlamak mümkün. Osmanlı Tarihini yazanların anlattığı ile Ermeni Tarihini yazanların anlattığı birbirini tutmuyor, mesela.

Ancak bu gibi belli başlı 3-5 konu dışında, tarihte gayet net ve açık gerçekler var ki, onları da çürük bilgi sepetine attırıyor birileri, dikkat edesiniz.

Tarihçi kisvesi altına gizlenmiş şarlatanların elinde sersem tavuğa dönmemek için 2 şeye dikkat ediniz:

Bir:
Karşılaştırma yapınız. Söz konusu olay hakkında o dönemde yazılmış farklı kaynaklar ne diyor? Örnekse Osmanlı Sévres Antlaşmasını imzaladı mı imzalamadı mı? İmzaladı. İngiliz, Fransız, Osmanlı arşivleri bunu doğruluyor. Yetmedi, dönemin basınında da bu yönde haberler var. Öyleyse bu bilgi artık çürük sepetine girmesin, kesin bilgi olarak kenara konsun.

İki:
Bir üniversitenin 4 yıllık fakültesinden alınmış Tarih diploması olmayanların lafına kulağınızı tıkayınız. Gazeteci gazetecidir, tarihçi de tarihçi. Hele hele Osmanlıca bilmeyenin Tarihçi afrasına gülüp geçiniz. Bir de, Fatih ya da Kanuni devrinin Osmanlıcasıyla II. Abdülhamit, İttihat – Terakki devrinin Osmanlıcası arasında sıradağlar var, bilesiniz. 1870-1880’lerden öncesine ait Osmanlıca bir evrakı öyle her babayiğit okuyamaz, onu da unutmayın. Elinize aldığınız her tarih kitabında dipnot / sonnot arayın. Tarihçi yazdıklarını, afedersiniz, yere yakın bir yerinden uydurmaz. Kaynak gösterir. En azından kitabın arkasında kapsamlı bir kaynakça olmalıdır. Yoksa, elinizdeki safsatadan ibarettir. Her ne kadar duymak istediklerinizi söylüyor olsa da oltaya gelmeyin, kaldırın atın.

İnsan hafızasının Tarih ile enteresan bir ilişkisi vardır. Toplumsan hafızanın yitimi, Tarih bilgisinin erozyona uğraması, başlı başına tarihsel bir dönemeçtir.  Mesela bu haritalar bugün yüz yıllık arşivlerden iş olsun diye çıkarılmıyor, değil mi? Tam bu noktada taşı gediğine en güzel, George Orwell koymuş.

Akıllı olalım, bilgili olalım efendim…




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder