Eğitim, bireyin toplumda saygın bir yer kazanmasını ve daha önemlisi olabilecek en yüksek hayat standardını yakalaması için en etkili yoldur.
Yani, en azından teoride...
Ülkemizde eğitimli, üniversite diplomalı nüfusun durumu ile ilgili veriler, hiç de iç açıcı değil.
Başta ataması yapılmayan öğretmenlerin mücadelesi ile görünür hale gelen eğitimli işsizliğine, daha yakından bakalım istedik.
Devlet her şehirde bir üniversite açarken, bu kadar yüksek tahsilliye iş verebilecek piyasa koşulları var mı, oluşturulabilir mi, hiç düşünmedi.
Gençlerimiz bu plansızlık, düşüncesizlik yüzünden diplomalı işsizlere dönüştü ya da niteliklerinin çok altında işlere, düşük maaşlara razı olmak durumunda bırakıldı.
Bugün gazetesinin haberi, Kasım 2014 tarihini taşıyor ve Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) verilerine dayanıyor. Haber, şu çarpıcı bilgileri içeriyor:
- TÜİK’in yaptığı ücret araştırması üniversite mezunu çalışanların maaşının 5 yıl içinde enflasyon karşısında eridiğini gösterdi. Buna karşılık düz lise mezunlarının maaşı enflasyondan fazla arttı.
- TÜİK’in yaptığı hesaplamaya göre 2006 yılında 764 lira aylık ortalama brüt maaş alan ilkokul ve altı düzeyde eğitimlilerin maaşı 2010 yılında 1.032 liraya yükseldi.
- Aynı hesaplamaya göre lise mezunlarının maaşı 922 liradan 1.280 liraya, meslek liseli işçilerin maaşı 1.233 liradan 1.593 liraya ve yüksek eğitimlilerin maaşı da 2.088 liradan 2.663 liraya çıktı. Yani eğitim düzeyi arttıkça maaş artışı azaldı. Bir başka ifadeyle kişi ne kadar okumuşsa o kadar fakirleşti.
- Son 5 yıllık dönemde maaşı en yüksek artış gösteren eğitim grubu, düz lise mezunları oldu ve maaşları %38,8 zamlandı.
- Hesaplamaya göre meslek lisesi mezunu çalışanların maaşında 74 lira, yüksek eğitimlilerin maaşında ise 174 lira kayıp yaşandı.
Aynı konu üzerine yine Kasım 2014'te Sol Dergisinin hazırladığı dosya ise daha dikkat çekici veriler sunuyor. Türkiye Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu Araştırma Enstitüsü (DİSK-AR) tarafından değerlendirilen TÜİK verileri hakkında, başlıca şu çıkarımlar yapılmış:
- İşsizlik oranı % 10,7 ile geçtiğimiz yıla göre % 1,3 puan artış kaydetmiş. Tarım dışı işsizlik oranı ise % 12,7 olmuş.
- Resmi işsiz sayısı 3 milyon 64 bine ulaşmış. Bu rakam ekonomik krizin en ağır şekilde yaşandığı 2009 yılının aynı dönemi için 3 milyon 43 binmiş. Yani küresel krizden bile kötü bir durum mevcut.
- İşsizlik verilerine yükseköğretim mezunu işsizler damgasını vurmuş. Buna göre her dört işsizden biri üniversite mezunu.
- Özellikle kadınların durumu kötü: Yükseköğretim mezunu kadınlar yeni işsizlerin % 76’sını oluşturmuş. Kadın işsizlerin % 37’si yükseköğretim, % 62’si lise ve üzeri eğitim düzeyine sahipmiş.
- Gençler için ise durum tam bir felaket: Genç nüfusta tarım dışı işsizlik oranı % 23. Yani her 4 gençten biri işsiz...
- Resmi kayıtlara göre işsiz sayısı 3 milyon civarındayken, bu rakam aslında 5,5 milyona yakınmış.
-------
Sonuç?
Gençler ve kadınlar arasında işsizlik hızla artıyor.
Son bir yılda işsiz kalanlar arasında yüksek eğitimliler başı çekiyor.
Ve çalışan nüfus içinde de maaşı enflasyon karşısında en çok eriyen, üniversite mezunları oluyor.
Bu durumda, gençlerin eğitimi ve geleceği planlanırken artık romantik olma şansının kalmadığını belirtmek gerekir. Bu ekonomik gidiş karşısında gençlere "hangi bölümde okumak istiyorsun" ya da "hangi mesleği seçmek istiyorsun" sorularını yöneltmek, belki de onlara zarar verecektir.
Bu durumda genç nüfusun gelecek planlaması düşünülürken akılda tutulması gereken en önemli soru "bu eğitim sana iş bulma imkânı sağlayacak mı?" olmalı.
Üniversite eğitimi için heves duyan, akıllı, yetenekli gençlere "inşaat mühendisi olma, inşaat işçisi ol", "gıda mühendisi olma aşçı ol" demektense, hangi meslek dallarında iş bulma imkânının daha geniş olduğunu dikkatle araştırmasını önermek durumundayız.
Örneğin öğretmen olmak isteyen bir lise öğrencisiysek, son yıllarda en çok hangi branşlarda atama yapıldığına bakmalı, ondan sonra ne öğretmeni olacağımıza karar vermeliyiz. Ya da lise eğitimi boyunca her yıl birkaç defa olmak üzere, "en kolay iş bulan meslekler" / "en çok iş imkânı sağlayan bölümler" gibi aramalar yapmalı, hangi branştan / bölümden kaç kişi iş bulmuş, kaydını tutmalıyız…
Eskiden en yüksek puanı alan en iyi bölüme girer, en iyi bölümü bitiren en iyi işi kapardı.
Artık devir değişti...
Ne yazık ki daralan bir ekonomide, sofistike mal ve hizmet üretimi hızla gerileyen bir ülkede bulunduğumuzu idrak etmek zorundayız. Çünkü ülke nüfusu hızla cahilleşiyor. Buna koşut olarak piyasa esnaflaştığı, bezirgânlaştığı için, üniversite sayısının artması aslında yanıltıcı ve tehlikeli bir ortam hazırlıyor.
Kurulalı daha birkaç yıl olmuş, başarısı, eğitim kalitesi ispatlanmamış bir taşra üniversitesinden alınan diploma, gelecek inşasında ne derece anlamlıdır? Sonuçta üniversite eğitimi daha iyi bir iş, daha iyi bir gelir sağlamayacaksa, ne işe yarar?
Belki artık yaygın öğretimi de bir seçenek olarak değerlendirmeye almalıyız.
Eskişehir Anadolu Üniversitesinin köklü geçmişe sahip Açık Öğretim Fakültesi gibi, iki büyük üniversiteimiz de yaygın öğretime kapılarını açtı: Erzurum'daki Atatürk Üniversitesi ile İstanbul Üniversitesi Açık ve Uzaktan Eğitim Fakültelerini hayata geçirdi. Yaygın öğretim öğrenciler için artık "kazanamayanların gittiği okul" değil, iş yaşamına erken yaşta atılma fırsatı ve işe yarar bir diploma olarak görülmeye başlanabilir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder