“Ulusal eğitim”, Türkiye’nin yeni eğitim anlayışının ve kurumlarının yapısal ve düşünsel temeli olmuştur.Ulusu biçimlendirecek olan bu eğitim anlayışının içinde Tarih öğretiminin yeri dikkate değer bir konudur. Ulusal kimliğin ve birliktelik ruhunun oluşmasında temel teşkil edecek Tarih bilinci, önceki yüzyıllardan aktarılan mirasa dâhil değildir.
Bir başka ifadeyle, uluslaşma sürecine giren Türk halkının zihninde kendi geçmişine dair sağlam ve güvenilir bir bilgi birikimi mevcut değildir. Bu nedenle Türkiye “Biz kimiz?” sorusuna yanıt aramak üzere Tarih çalışmalarına neredeyse sıfırdan başlamıştır.
Osmanlı Devleti’nin Klasik Devri olarak tanımlanan XV. – XVII. yüzyıllar arasında bilim ve eğitim anlayışı, genelde eski bilgileri öğrenmek, gerekirse bunları açıklamak, eserin kenarlarına şerhler, haşiyeler koymak şeklinde ortaya çıkıyordu. Bu anlayışın eski bilgileri eleştirmek, yeni yorumlar, yaklaşımlar geliştirmek gibi bir hedefi yoktu. [1] Özellikle Tarih öğretimi söz konusu olduğunda verilen dersler, sınırlı sayıdaki medrese öğrencilerine hitap eden, ‘İslam Tarihi’ ve Osmanlı ‘hanedan tarihi’ çerçevesinin ötesine geçmiyordu. [2]
Yüzyıllar boyu kilise okullarının ve skolastik eğitimin egemen olduğu Avrupa’da XVIII. yüzyılda Reformasyon’un sonuçları hissedilmeye başladı: Laik eğitim anlayışının doğuşu ile kilise okullarının itibar kaybetmesi.
Ardından 1789’daki Fransız Devrimiyle yayılan milliyetçilik, özgürlük akımları ve bundan sonra da XIX. yüzyılda meydana gelen Sanayi İnkılabı, eğitim anlayışını kökten değiştirdi.
Bu süreçte, monarşik rejimlerin yerini cumhuriyetlerin almaya başlamasıyla birlikte “ulus – devlet”, “vatandaş”, “özgürlük”, “haklar” gibi kavramlar; siyasi düzlemi etkilediği kadar tarihçiliği ve tarih öğretimini de yönlendirmeye başlamıştır. [3] Yeni kurulan ulus devletler, varlıklarını meşru zemine oturtacak olan “milli tarih”lerini oluşturmaya ve bunu bir gelecek güvencesi olarak eğitim sistemine yerleştirmeye girişmişlerdir. [4]
Avrupa’da yaşanan bu değişim, Osmanlı eğitim sisteminde XIX. yüzyıldan itibaren yansımalarını bulmaya başlamıştır. Her ne kadar XVIII. yüzyılda özellikle askeri eğitimde “Batılılaşma” adına adımlar atılmış, eski kurumların ıslahı ve yeni kurumların açılması çabalarına girişilmişse de, toplumsal eğitim bağlamında değişim sonraki yüzyılda başlayacaktır.
Tanzimat Devri’nden İkinci Meşrutiyet’e kadar (1839 – 1908) eğitimin topluma yayılması, devleti dağılmaktan kurtaracak aydınlar yetiştirilmesi, Avrupa’nın bilim ve eğitimdeki düzeyine yetişilmesi gibi amaçlarla çeşitli reformlar yapılmış, çok sayıda okullar açılmıştır. Ancak eski eğitim anlayışı ve kurumlarıyla yenilerinin bir arada bulunması, Osmanlı eğitim sistemini karmaşık bir hale getirmiş ve hedeflenen sonuçlara ulaşılması mümkün olmamıştır. [5]
İkinci Meşrutiyet Devri (1908 – 1918), “Türkçülük” anlayışının yükselmesiyle Tarihçiliğe ve Tarih öğretimine bakışın temelden değiştiği bir dönemdir. Önceki devirlerde yaşanan siyasal olaylar (toprak kayıpları, isyanlar, eski müttefik devletlerin düşmanca tutumları) Osmanlı merkezi otoritesinde bir kırgınlık, öze dönme ve kendini yeniden tanımlama şeklinde yansımıştır. Böylece Fransa’da yükselen “Ecole Méthodique” tarihçiliğin ilkelerinden ve Almanya’daki “Destansı Tarihçilik”ten etkilenen Türkçü aydınların yön verdiği yeni bir Tarih anlayışı doğmuştur. [6]
İkinci Meşrutiyet’in etkin kadrolarını teşkil eden Genç Türklerin düşünce yapısı, dolayısıyla Cumhuriyet öncesi Türk tarihçiliği, bazı Avrupalı şarkiyatçıların fikirleri ve eserlerinden etkilenmiştir.
Bunların başlıcaları:
- Historie Général des Huns, Turcs, Mongols et autres Tartares Occidentaux adlı eserin yazarı Joseph Guignes (1721-1800);
- Eserlerinde Türklerin Turani ırkların bir parçası olduğunu savunan Macar antropolog ve Türkolog Arminius Vambery (1852-1913);
- Paris’teki Birinci Oryantalistler Kongresi’nde (1873) bir tebliğ vererek Türklerin tarihteki en eski halklardan biri olduğunu ve Asya ve Avrupa’nın büyük bir bölümünde izleri kalan büyük bir kültürün kurucusu olduklarını savunan Fransız araştırmacı Leon Cahun (1841-1990);
- Les Turcs Anciens et Modernes adlı eserinde Türklerin Roma uygarlığını ve dilini etkilediğini, zaferlerle dolu bir geçmişe sahip olduğunu dile getiren Polonya asıllı Mustafa Celaleddin (Constantin Borzcki, 1826-1875);
- Orhun Yazıtlarını çözerek 1896’da yayımlayan Wilhelm Thomsen’dir.
- Ayrıca,Kırım’da otuz beş yıl süreyle yayımladığı Tercüman gazetesinde Rusya Müslümanlarının durumu ve sorunlarını işleyen İsmail Bey Gaspıralı (1851-1914)’nın fikirleri de etkili olmuştur. [7]
“Türk Tarih Tezi”nin oluşumunda önemli rol oynayacak düşünürleri, öncü sayılabilecek bu araştırmacılardan esinlenmişlerdir. Amacı,“ son dönemde kendini ezilmiş ve tehdit altında hisseden Türklüğün muzaffer geçmişini ortaya çıkarmak, onu yeniden ayağa kaldıracak tarihsel nedenselliği vurgulamak ” şeklinde özetlenebilecek olan İkinci Meşrutiyet devri Tarihçiliği, kadroları ve fikirleriyle Cumhuriyet’e intikal etmiştir.
Bu mirasın temsilcisi ve taşıyıcısı olarak; Türk Ocakları,Tarih Tetkik Heyeti, ardından açılan Türk Tarih Tetkik Cemiyeti, Türk Ocakları’nın yayın organı Türk Yurdu dergisi, İstanbul Üniversitesi bünyesindeki Türkiyat Enstitüsü ve yayın organı Türkiyat Mecmuası ile Türk Tarih Kurumu sayılabilir. [8]
Bu süreçte rol oynayanların başında Yusuf Akçura gelir. Kazan doğumlu bir Tarih öğretmeni olan Akçura,Kahire’de çıkan Türk Dergisi’ nde 1904 yılında yayımladığı “Üç Tarz-ı Siyaset” başlıklı makalesinde Türkçü düşünceleri dile getirmiştir. [9] Daha sonra Türkiye’ye gelen Akçura, Türk Tarih Kurumu genel sekreterliği yapmış, 1932’deki ilk Türk Tarih Kongresi’ne başkanlık etmiştir. Akçura’ya göre Tarih, ulusal hareketin temellerinden biridir ve Osmanlıların çağın gerisinde kalmalarının nedenlerinden biri de ulusal tarih konusundaki bilgisizlikleridir. [10]
Bir diğer önemli isim de Ziya Gökalp’tir. Meşrutiyet devrinde İttihat ve Terakki’de aktif görev alan Gökalp, daha sonra Türk Ocaklarında ve Türk Yurdu dergisinde etkin rol oynamıştır.
Aynı konu üzerinde uğraş veren Azeri kökenli Hüseyinzade Ali ve Ahmet Ağaoğlu gibi Türkçü düşünürlerle etkileşim içinde olan Gökalp’in Türkleşmek, İslamlaşmak, Muasırlaşmak (1918) ve Türkçülüğün Esasları (1923) adlı eserleri önemlidir. [11]
Başkurt bilim adamı Zeki Velidi Togan da, kaleme aldığı Umumi Türk Tarihine Giriş (1928) adlı eseriyle yeni devrin Tarihçilik anlayışında etkili olmuştur.
Atatürk devri Tarihçiliğinin şekillenmesinde etkin olan başka araştırmacı ve bilim adamları da Fuat Köprülü, Sadri Maksudi, Reşit Tankut, Şemseddin Günaltay, Samih Rıfat, Reşit Galip, Hasan Cemil (Çambel), İsmail Hakkı, Hamdullah Suphi (Tanrıöver), Necip Asım (Yazıksız), Halide Edip (Adıvar), Afet İnan, Mehmet Tevfik (Bıyıklıoğlu)’dur.
Çoğu çeşitli siyasi ve idari görevlerde bulunmuş olan bu isimlerin ve eserlerinin yön verdiği bir bilimsel ortamda, 1933 yılından itibaren yükseköğretim kurumlarında “ Türk İnkılabı Dersleri ” verilmeye başladı. Derslerin hocalarının ve hatta asistanlarının da siyasi kadrolardan [12] geçtiği gözönüne alındığında, Cumhuriyet yönetimlerinin meseleye ne derece önem verildiği anlaşılmaktadır.
* Bu makale, Beril Devlet'in 2003 tarihli ve "Atatürk Devri Yükseköğretim Kurumlarında Türk İnkılap Tarihi Öğretimi" başlıklı, yayımlanmamış yüksek lisans tezinden alınmıştır.
http://vivahiba.com/article/show/turkiye-cumhuriyeti-kurulurken-egitim-ve-tarih/
[1] Yahya Akyüz, Başlangıçtan 2001’e Türk Eğitim Tarihi, Alfa Yayınları, İstanbul, 2001, s.70.; Ekmeleddin İhsanoğlu, Darülfünun Tarihçesine Giriş (II) Üçüncü Teşebbüs: Darülfünun-u Sultani, TTK Basımevi, Ankara, 1993, s.201-239.
[2] Halil İnalcık, Osmanlı İmparatorluğu Klasik Çağ (1300-1600), Yapı Kredi Yayınları, İstanbul, 2003,s.173-194.;Büşra Ersanlı, İktidar ve Tarih Türkiye’de “Resmi Tarih” Tezinin Oluşumu (1929-1937), İletişim Yayınları, İstanbul, 2003, s.23.
[3] Kemal Aytaç, Avrupa Eğitim Tarihi, M.Ü. İlahiyat Fakültesi Yayınları, İstanbul, 1998, s.137-213.; Necdet Sakaoğlu, Osmanlı’dan Günümüze Eğitim Tarihi, İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları, İstanbul, 2003, s.49-51.
[4] Cemil Öztürk, Ali Yılmaz, “Türkiye’de Harf İnkılabından Önce Kullanılan İlkokul Tarih Programları ve Ders Kitapları”, Kuram ve Uygulamalı Eğitim Bilimleri, I/2, İstanbul,2001, S.409-427.
[5] Y. Akyüz, a.g.e., s.132-240.;N. Sakaoğlu, a.g.e., s.53-120.; B. Ersanlı, a.g.e., s.60-61.
[6] Etienne Copeaux, Tarih Ders Kitaplarında (1931-1939) Türk Tarih Tezinden Türk İslam Sentezine, Tarih Vakfı Yurt Yayınları, İstanbul, 2000, s. 15-29.;B. Ersanlı, a.g.e., s.25-26.;Y. Akyüz, a.g.e., s.241-274.
[7] E. Copeaux, a.g.e., s.17-20.; B. Ersanlı, a.g.e., s.74-75.; David Kushner, Türk Milliyetçiliğinin Doğuşu (1876-1908), Kervan Yayınları, İstanbul, 1979, s.12-27.; Nadir Devlet, İsmail Bey (Gaspıralı) , Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınları, Ankara, 1988, s.43-56.
[8] E. Copeaux, a.g.e., s.25-41.; B. Ersanlı, a.g.e., s.79-99.
[9] Nadir Devlet, “Yusuf Akçura’nın Hayatı 1876 - 1935”, Ölümünün Ellinci Yılında Yusuf Akçura Sempozyumu Tebliğleri , Türk Kültürü Araştırma Enstitüsü, Ankara, 1987, s.17-33.; Ahmet Temir, Yusuf Akçura , Ankara, 1987, s. 7-96.
[10] E. Copeaux, a.g.e., s. 25.; B. Ersanlı, a.g.e., s.76-78
[11] E. Copeaux, a.g.e., s. 26-28.; B. Ersanlı, a.g.e., s.84-91.; Uriel Heyd, Türk Ulusçuluğunun Temelleri, Kültür Bakanlığı Yayınları, Ankara, 1979, s.123-173.
[12] Zafer Toprak, İnkılap Tarihi Dersleri Nasıl Okutulmalı? , İstanbul, 1997, s.18.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder