Nietzsche demiş ki,
Tanrının büyük yanılgısı: Birkaç büyük adam için değersiz kalabalıklar yaratmak
.
En az yirmi yıl önceydi. Meslekte 3-4 yılı yeni doldurmuş, genç bir
öğretmendim. Bir sürü kitap okuyor, özellikle Nietzsche’ye ve
Aforizmalarına hayranlıktan ayılıp bayılıyordum…
Çok sevdiğim bir öğrencim ile Nietzsche’nin yukarıdaki özlü sözünü
paylaştım. Kendimden ve Friedrich’ciğimden son derece emin, mikrofonik
bir tonlamayla “yaaa, bak ne kadar etkili ve haklı Nietzsche, değil mi?”
dedim.
Aldığım cevap beynime atılmış bir şaplak gibi geldi: “Yooo. Bence çok
saçma. O değersiz kalabalıklar olmasaydı, birkaç büyük adam neye göre
büyük olacaktı?”
Beni sersemleten, ezberimi bozan, emin olduğumu katlayıp çöpe atan
kişi, bunları söylediğinde sadece 18 yaşındaydı. Lise sona gidiyordu ve
üniversite sınavına hazırlanmak için benim Tarih öğretmeni olduğum
dershaneye devam ediyordu. Devam ediyordu dedimse, babasının zoruyla
orada bulunmaktan ibaret bir durumdu, gelişi. Yoksa ne sınav ne de
üniversite umurunda değildi. Varsa yoksa bilim kurgu, varsa yoksa FRP,
varsa yoksa resim, çizim… Yani pek öyle öğretmen nazarında muteber,
öğrenci lügatinde “inek” tabir edilenlerden değildi.
Bu şahane delikanlı gibi nice öğrencilerim oldu. Kendimce
anıtlaştırdığım filozofları, ulemayı, tarihi karakterleri birer – ikişer
cümleyle yıkıp geçtiler.
Mesela bir defasında senenin ilk dersinde, ölsem unutamayacağım bir evlat ile karşılaştım.
Sene başında
Tarihe giriş
mahiyetinde bir ders yapardım. Devlet türleri, yönetim türleri, hangi
cumhuriyet demokratiktir hangileri değildir, tarih boyunca iz bırakmış
siyasi akımlar falan…
Böyle bir dersin sonunda yanıma geldi ve “Hocam, Stalin dönemi
Sovyetler Birliği her ne kadar komünizmle idare ediliyormuş gibi görünse
de aslında yapılan sürgünler, çalışma kampları, sansür falan… Hep
faşizm değil mi?”
Nasıl ama?
İnsanın bir büyük açıp, karşısına oturtup, uzun saatler boyu sohbet
edesi gelmez mi? Oysa bu soruyu soran da Anadolu’nun boynu bükük bir
taşrasından İstanbul’a gelmiş, 17 yaşında bir lise son öğrencisiydi…
Bu ve benzeri nice deneyim, hemen her öğretmenin hafızasına kayıtlıdır.
Bir sürü saçmalığın yanında oksijen çadırı gibi çocuklar gelir elinize.
Sevmeye kıyamazsınız. Ne öğreteceğini, nasıl öğreteceğini şaşırtırlar
insana. Tiyatrocu için oyunun sonunda patlayıveren alkış neyse, öğretmen
için de bu klasta öğrenciler odur: Mesleki hazzın şahikaları.
Böyle çocuklar, böyle çocuklarla yaşadığım hocalık zevki bana önemli bir ders öğretti:
Hepimiz zıddımıza muhtacız.
Mesela öğretmen. Her şeyi bilen, bildiğini sanan. Neye ihtiyacı var?
Temiz zihne. Öğretilerle karalama defterine döndürülmemiş, algıları
çarpıtılmamış, temiz bir dimağa. Yani bilmezliğe.
Doktor? Hastalıklar olmasa tıbba ne hacet…
Hırsızlar, katiller ise bir bakıma avukatın, yargıcın ekmek kapısı…
Ya da yalancılar olmasa kime, neye göre dürüst diyeceğiz?
Veya tembeller olmasa kim çalışkan, aptallar olmasa kim akıllı addedilecek ve neye göre…
Listeyi uzatmak mümkün ve bir o kadar da gereksiz.
Bugünlerde şöyle bir durup yaşadıklarınıza farklı bir gözle bakmaya ne
dersiniz? Ne de olsa bayram. Çocuk bayramı… Çocuklardan, pırıl pırıl
gençlerden öğrenecek bir şeylerimiz olsa gerek…
Sevgili kardeşim. Sen,
sen
olabilmek için zıddına muhtaçsın.
Yalancılara, aptallara, sersemlere, uğursuzlara, düzenbazlara
muhtaçsın. Onlar var diye sen dürüst, akıllı, becerikli, güvenilir ve
namuslusun.
Çocuğun için de aynısı olacak. O da ahlaksız, uğursuz, işe yaramaz,
berbat kimseler arasında büyüyecek, yetişkinliğe geçecek. Bil ki, o da
bu çirkinlikler sayesinde “iyi” olacak. O da senin gibi zıddına muhtaç
olacak…
Defterdeki karalamaları iyice temizle, mutlaka sen de göreceksin. Gördüğünde, çocuğuna da göster.
Ancak o zaman dünyayı bütünüyle sevmeyi ve bağrına basmayı
öğrenecektir. Ancak o zaman dünyayı bir bütün olarak, tüm güzellikleri
ve bütün çirkinliği ile sevmeyi ve bağrımıza basmayı öğrenebiliriz…
Bu bayram bunu denemeliyiz. Çünkü kendine benzemeyenden nefret edenler, hayat boyu mutsuzluğa mahkûmdur...
İyi bayramlar.
http://vivahiba.com/article/show/iyi-bayramlar/
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder