GURUR KIRILMASI...





Haberi görünce gözümden yaşlar boşaldı…

Olay, Yalova Fen Lisesinde olmuş. Vali okulu ziyaret etmiş. Matematik öğretmeni Halil Serkan Öz’ü adamakıllı azarlamış. 

Sebep?
Sakalı uzunmuş, giysileri eski ve ütüsüzmüş.
Bu yüzden bir öğretmen azar işitmiş.
Öğrencilerinin önünde.
Bir hafta - on gün sonra da kalp krizi geçirerek ölmüş.
Hastalanmak değil, üzülmek değil, basbayağı ÖLMÜŞ!
Göçüp gitmiş. Artık yok.

On gün önceki stresin kalp krizine neden olup olmadığını belgeleyecek bir tıbbi tespit yöntemi var mıdır bilemiyorum.
Yalova valisi vicdan azabı çekiyor mudur, uyku uyuyabiliyor mudur bilemiyorum.
Öğrenciler böyle bir olayın anısıyla bir günde çocukluktan çıkıp yetişkinliğin, o ağızda pas tadı bırakan sevimsizliğine geçmiş midir bilemiyorum.

Bildiğim tek şey, gururlu birinin üzüntüden ölebileceği…
Bildiğim tek şey, 2.700 lira maaşla ancak o kadar “prezentabıl” olunabileceği…
Bildiğim tek şey, eline azıcık yetki geçen her yöneticinin öğretmene mobbing yapmayı kendine hak görmesi…
Bildiğim tek şey, kırılan gururun kırılan kemikten bin kat daha fazla acı verebileceği…

İlk kitabım “Okul Dediğin – Çocuğunuz İçin Uygun EğitimOrtamını Bulma ve Oluşturma Kılavuzu” 2008’de çıkmıştı. Okul kapısının ardında neler olup bittiğini, bunların çocuğun eğitimine etkisini anne babalara göstermek amacıyla o kitabı yazmıştım. 

İşte o kitaptan bir bölüm: 

Disipliniyle ünlü bir lise. Öğretmenler odasındayız. Konu, bir arkadaşın az önce ders yaptığı sınıftaki bir öğrenciyi haksız yere azarlaması. Hararetli bir tartışma sürüyor. Konuşulanları sizin için özetleyeyim. Öğretmen iki saat önce koridorda okul müdürüyle karşılaşıyor. Okul müdürü hem idari hem akademik konulara son derece hâkim, iyi bir eğitimci. Ancak tüm yetkileri elinde toplamış, ‘okul hayatımdır’ felsefesiyle hareket eden, gerekli gereksiz her şeye karışan ve üslubu son derece sert biri. Öğretmenlerle diyalogu neredeyse sıfır. Mecbur kalmadıkça kimseye selam bile vermiyor. Her zaman çok meşgul ve gergin bir yapısı var. Adeta elektrik saçıyor etrafına.

Söz konusu öğretmenle koridorda karşılaştıklarında fikir alışverişi bir yana, sene başından beri iki çift laf etmiş değiller. Müdür öğretmeni görünce aniden duruyor ve azarlarcasına “Şu kılık kıyafetini bir düzelt artık! Pazardan mı giyiniyorsun arkadaşım? Üstün başın dökülüyor!” deyiveriyor. Bu sözlerle başından aşağı kaynar sular boşanan öğretmen de hazırcevaplıkla “verdiğiniz maaşla ancak pazardan giyinebiliyorum” yanıtını patlatıyor. Bu gergin diyalogdan kısa süre sonra da derse giriyor. Tabii kabak sınıftaki bir öğrencinin başına patlıyor ve öğretmen çocuğu fındıkkabuğunu doldurmayacak bir nedenle adamakıllı azarlıyor. Sonunda sinirleri laçka olmuş, müdüre kızgın, öğrenciye çıkıştığı için üzgün bir halde, öğretmenler odasında dert yanıyor.


Ne yazık ki öğretmene mobbing yeni icat edilmiş bir ayıp değil.
Ne yazık ki Halil Serkan Öz, öğretmene mobbingin son kurbanı olmayacak.
En cahil TC vatandaşından en okumuşuna, en fakir TC vatandaşından en zenginine, en güçsüz TC vatandaşından en yetkilisine kadar hepimiz “ayıp” tarifimizi düzeltmedikçe, bir başkasının onurunu paramparça etmeyi kendimize hak görmekten vazgeçmedikçe bu acı hadiseler bitmeyecek.

Mekânın cennet olsun Serkan öğretmenim. Biz burada itilip kakılmaya, tacize uğramaya ve aşağılanmaya devam ediyoruz. Huzur içinde uyu. Yalnız değilsin. 


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder