EĞİTİMİN FABRİKA AYARLARI

Teknolojinin hayatımızdaki yeri genişledikçe, dilimize de yeni kavramlar yerleşti. Fabrika ayarları, mesela.

Cep telefonu, bilgisayar, tablet gibi cihazların elimize ilk geldiği haline, o günkü içeriğine “fabrika ayarları” deniyor. Yani biz ihtiyaçlarımıza, keyfimize, zevkimize göre o ayarları değiştirmeden önceki hali.

Bence eğitimde de fabrika ayarlarına, default (kendi gelen) ayarlara dönme vaktimiz geldi de geçiyor. O kadar çok oynadık, o kadar çok değiştir-düzelt-değiştir-düzelt yaptık ki, eğitimin amacından koptuk.

Bu çocukları ne diye okula gönderdiğimizi unuttuk.

***

Tarihe dönelim. Mağara adamı çocuğuna ne öğretir?

Nereden yiyecek bulup karnını nasıl doyuracağını ve nereden tehlike gelebileceğini, kendini ne şekilde savunacağını, değil mi? Avlanmak, yenebilecek meyve ve bitkileri tanıyıp toplamak, yüzyıllar ilerledikçe de ihtiyaç duyacaklarını üretmek, ekip biçmek.

Eğitimin temel amacı çocuğa kendi başına hayatta kalmasını sağlayacak bilgiler vermektir.

Peki, günümüzde 12 (yazıyla on iki) sene sözümona eğitilen insan yavrusu, doğada ya da şehirde kendi başına hayatta kalacak bilgileri ediniyor mu?
Geçimini sağlayabilir mi?
Kendini koruyabilir mi?
Hayır.
İddia ediyorum, okulda işe yarar hiçbir şey öğrenmiyorlar!
Neler neler öğrenmiyorlar ki…
Yemek yapmayı öğrenmiyorlar.
Telefonu veya bilgisayarı (en çok kullandıkları şeyler) tamir etmeyi öğrenmiyorlar.
Sağlıklarını nasıl koruyacaklarını, basit bir yaralanma veya hastalık durumunda ne yapacaklarını öğrenmiyorlar.
Dikiş dikmeyi öğrenmiyorlar.
Kablo çekmeyi öğrenmiyorlar.
Çivi çakmayı, duvar boyamayı, temizlik yapmayı öğrenmiyorlar.
Say say bitmez.

Okulda ne öğreniyorlar peki?

Bize öğrettiklerinin aynısı: Neye yaradığını hala çözemediğimiz bütün o kitabî laflar.
Bunları niye öğretiyoruz çocuklarımıza? E, genel kültür önemli.

Peki, kültürlü bireyler olarak mı bitiriyorlar temel ve zorunlu eğitimi? Herhangi lise mezununu iki – üç basit soruyla sınayın, göreceksiniz. Kültürsüzlüğün, cehaletin dibini bulmuş durumdalar.

***

10 – 18 yaş arası herhangi çocuğun sıradan bir günde kullandığı tüm cihazları gözümüzün önünden geçirelim. Bunlardan hiç birini kullanmayı okulda öğrenmedi, farkında mısınız?

Gençler gerçek hayatta gerekli olan bilgileri okul dışında ve “bir şekilde” ediniyorlar. En çok da birbirlerinden öğreniyorlar. Bu yüzden aileyi - öğretmeni değil, arkadaşı - yaşdaşı saygın görüyorlar.
Şimdi anne – babalar, öğretmenler, eğitim yöneticileri ve eğitimin çocuk dışındaki tüm aktörleri ay-vay ediyor, “hiç ders çalışmıyor” veya “okulu hiç takmıyor” diye. Niye taksın ki? Ailesinin ısrarı ve devletin zoruyla gittiği, yalnızca arkadaşlarıyla buluştuğu için değerli ve anlamlı bulduğu bir yer haline geldi okul.

Okul kafe oldu.
Okulun içi boşaldı.

Artık ideolojik - mideolojik saplantılardan kurtulmanın vakti gelmedi mi?

Sanayileşmenin başladığı 1800’lerin ihtiyaçları gözetilerek hazırlanmış bu demode eğitim anlayışını ne zaman bırakacağız? Yoksa çağın gerisinde kaldığı tüm çıktılarından belli olan bugünkü eğitim modelini bırakıp 1300’lü yılların eğitim anlayışına mı döneceğiz? Böylesi daha da zekice (!) olur gerçekten…

Okulu ve müfredatı fabrika ayarlarına döndürmezsek, eğitimin gerekli olduğu fikrini bu cin gibi gençlere nasıl anlatabiliriz?

Kaynak

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder