Takvimin bu yaprağında, haritanın bu noktasında kadın olmak,
emekçi kadın olmak, yetmezmiş gibi bunu kutlayabilmek… Birbirinden zor üç
meşgale.
Burada, bu zamanda kadın olma halini bir şeylere benzetmek,
birtakım teşbihlerle anlatmak mümkün mü? Doğrudan anlatması pek olası değil. Esasen
anlatılmaz, yaşanır çünkü.
Nasıl bir his biliyor musunuz burada ve bu zamanda kadın
olmak;
Hani şöyle bir yanı C harfi gibi kıvrık, bir yanı düz ve yivli
mengeneler vardır. Sapı uzunca. Kelebek şeklinde dönen bir vida ile
sıkıştırılır. Vıyk vıyk vıyk diye ilerler o kelebek, yivli düz
tarafta. Bir türlü de kavuşamaz. Oysa bir aksa gitse yapışsa yivli kolun
tepesine, her ne ise sıkıştırılması gereken mıhlayacak. Nedense o
yivler daima paslıdır, yağlıdır, yok bilmemnelidir! Hep bir engel, hep
bir yavaşlatma. İşte o mengenenin ığıldaması gibi kadın olmak. Hep bir
kifayetsizlik hali, hep ama hep bir çaba. Eremedim, yetemedim,
yapamadım…
Zayıflasan? Koca arıyor.
Evliyken zayıflasan? Kocası aldatıyor.
Şişmanlasan? Saldı kendini. Duba. Varil. Balina. Obez. İradesiz.
Evlensen bir türlü evlenmesen bir türlü. Çalışsan bir yafta
asarlar boynuna, çalışmasan başka.
Okusan ezilmeye, okumasan aşağılanmaya mahkûmsun.
Ya da şöyle bir his kadın olmak: Hani iskeleden palamar çözen ilk
vapura, duraktan kontak çeviren ilk dolmuşa, otobüse yetişmek için,
sabahın köründe ve hiç mecalin yokken, daha ayamamış, enerji göstergen
yeşermemişken, el mecbur nefes nefese koşmak zorunda kalmak gibi. İşte o
umarsız koşunun göğsüne oturttuğu ağır öküzle yaşamak… Daima.
Başka? Kaygı bir de.
Her an takip edildiğini sanan, işkilli ve emekli gizli servis
ajanlarına has, o sezilmez kaygı, kadınlık. Asla huzur bulamamana, şöyle
tüm kaslarını gevşetip yayılamamana sebep. Anneliğin mercek altında
çünkü, kilon, yediğin içtiğin, saçını boyattığın renk yahut
boyamamaklığın gözleniyor. Hem de öyle gri mahkeme duvarı suratlı hafiye
ifadesiyle değil. Müstehzi, inceden alaycı, hakir gören, küçümseyen
gözlerle ve başka kadınlar tarafından…
Genç kadınlar tarafından yaşlı, olgun kadınlar tarafından sallapati,
şık kadınlar tarafından pejmürde, avam, pasaklı hatta paçoz bulunmak.
Yoksul kadınların elindeki etiket ise küstah, ukala, şımarık, koca
parasıyla… Uzar gider.
İşte bu iç titremesi kadın olmak: Kulağa uğramadan doğruca zihne
sızan “acaba hakkımda ne konuşuyor” kaygısı. Tiz ve detone bir keman
sesi yani. İiiiiiiiyyyyyyyyyy! Devamlı zihninde.
Kadın olmak, asfaltı olanca dehşetiyle delen hilti tartartarları
arasında yaşamak demek bir de. En az iki mahalleyi inleten bu gümbürtü,
kadın hayatın fon müziği gibi. Kadın olmak, tüm benliğini sarsan bu
sesle nâmütenahi korkmak.
Adamlar var çünkü.
Her yerde.
İri adamlar, öfkeli adamlar, karar vermiş, kalem kırmış, hüküm
kesmiş adamlar, kural koyan adamlar, ceza kesen adamlar, bıyık buran, taciz
eden, tecavüz eden, satan, döven, öldüren adamlar.
Sıkıysa korkma.
Sıkıysa ölümüne saklanma.
Bir kestirirlerse seni gözlerine, işin oracıkta biter.
Saklan, sin kuytulara, duvar dibinden yürü.
Karanlığa kalma.
Eğ başını.
Gözlerine bakma.
Fazla kahkaha atma.
Üstüne başına çeki düzen ver.
Sesini kıs.
Adamların radarına takılma.
Dikkat et, bir yerine biri değmesin.
Bacaklarını topla, onlar yayılacak çünkü.
Küçül.
Küçül.
Ufacık ol.
Sakın.
Görünmez ol.
Görünmez.
.
.
.
Görün.
Gör.
Hiç değilse 8 Mart’ta gör.
Kaynak: Kılavuz Kirpi
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder