Uluslararası Öğrenci Değerlendirme Programı (PISA) Direktörü Andreas Schleicher geçtiğimiz günlerde Habertürk’ten Nalan Koçak’a bir mülakat vermiş.
Sözleri adeta tokat gibi. Gerçeğin karşısına geçip arsızca sırıtan bir surata şamar atarcasına, Türk eğitim sisteminin unsurlarını şöyle bir omuzlarından tutup sarsmaya, hakikatle yüzleştirmeye çalışmış belli ki…
Uzun metinleri okuyup kavrayabilen bir topluluk olma vasfımızı yitireli uzun zaman oluyor. Son üç PISA’nın bunu ispat eden sonuçlarını defalarca yazmıştım. Örneğin son PISA sınavının sonuçlarına göre Türkiye 72 ülke arasında 50. sırada bulunuyor. Bu yüzden bay direktörün “dost acı söyler” minvalindeki sözlerini madde madde listeledim.
Lütfen okuyup “cıkcık”larla, “doğru demiş”lerle yetinmeyiniz. Paylaşınız, duyurunuz, ses çıkarınız lütfen. Lütfen…
İşte PISA’nın gözünden eğitim sistemimiz:
- Başarılı eğitim, her çocuğun öğrenebileceğine güvenir. Bazı öğrenciler daha yetenekli görülüyor, ancak sistemin herkese hitap etmesi gerek. İyi eğitim sistemleri her öğrencisini başarıya götüren sistemlerdir.
- Türk eğitim sistemi yeni dünya düzenine ayak uyduramıyor. Öğretmene ders kitabı verdirmek ve öğrencilerden kitabı ezberlemesini istemek artık işe yaramıyor.
- Eğitimin genel başarısı asla öğretmenlerin başarısından fazla olamaz. Yani öğretmenler ne kadar iyiyse, sistem de o kadar iyi olur. Önemli olan en yetenekli kişileri öğretmen olmaya çekmek.
- Dünya çok hızlı değişiyor ve bu olurken hangi bilgileri ve değerleri vereceğinize dair net bir vizyonunuz olmalı.
- Önemli olan bilgiyi öğretmek değil, öğrencileri bilgiye götüren bir pusula geliştirmektir.
- İnternetin bulunduğu bir dünyada bilgiye ulaşmak çok kolay. 10 sene önce okuyup yazmak, başkasının yazdığı bilgiyi bulup çıkarmaktan ibaretti. Ansiklopedi açıyordunuz ve yazılanın doğru olduğunu varsayıyordunuz. Şimdi internete bir şey yazıyorsunuz ve karşınıza 20 bin sonuç çıkıyor. Artık okuryazarlık bilgi bulup çıkarmak değil, bilgi inşa etmek.
- Türkiye’de matematikte çok fazla cebir, geometri, hesap öğretiyorsunuz. Ama matematik artık çok farklı şeyler için kullanılıyor; mesela olasılık, risk, kesinlik hesapları için. Geleceği şekillendirecek matematik, öğretilen matematikten çok farklı. Fonksiyonlar sadece denklem ve formül demek değil. Mesela ebola hastalığı dünyada nasıl ve hangi hızla yayıldı? Bunu hesaplamak için üstel fonksiyona ihtiyacınız var. Sorunun nedenini ve doğasını anlamak formül ezberlemekten daha önemli.
- Türk öğrenciler yaratıcı değil. Eğitim sisteminiz ezbere dayalı. Türk öğrencileri bir şeyi ezberlemek ve kâğıda dökmek konusunda çok başarılılar, ancak ellerindeki bilgiyi aratıcı bir şekilde uygulamaları gerektiğinde zorlanıyorlar. Türk öğrencilerin iyi oldukları alanlar, artık dünyada daha önemsiz.
- Tabii ki eğitim sisteminde de her zaman değişiklikler yapılabilir. Ama devamlılık ve tutarlılık çok önemli. Öğretmenlere her gün yeni bir şey anlatırsanız, bir gün hiçbir şeye inanmaz hale gelirler. Değişim stratejik ve tutarlı olmalı.
- Eğitimin geleceği toplumsal değerlerde yatıyor: Açık olmak, farklı kültürlere saygı duymak, cesaret, merak gibi şeyler eğitimin geleceğini oluşturuyor.
- Türkiye’de gelecek dönemde uygulanması planlanan “açık uçlu soru” güzel bir yöntem ancak bu konuda objektif kalınabilmesi için öğretmenlere çok ciddi anlamda yatırım yapılması gerek. Çok net bir notlama yönergeniz olmalı, kriterler çok açık belirlenmeli. Ama bu da yeterli değil; kâğıtları okuyacak öğretmenler çok iyi eğitilmeli. Ayrıca birden fazla kişi bir kâğıdı notlamalı. PISA’da mesela 4 kişi ayrı notluyor.
- Bir deneyin sonuçlarını öğreteceğinize, öğrencilere bir deney tasarlatabilirsiniz. Çocukların yaratıcı, risk alan bireyler olmasını istiyorsanız hata yapmalarını göze almalısınız. Altını çizmek istiyorum, geleceğin öğretmeni daha az eğitmen daha çok akıl hocası (mentör) olacak.
- İyi öğretmenler araştırmacıdır, sadece ders kitabında ne yazıyorsa onu öğretmezler. En iyi skorları alan Şanghay’da, öğretmenler Türkiye’deki meslektaşlarına kıyasla daha az derse giriyorlar. Zamanlarının çoğunda yeni eğitim teknikleri geliştiriyorlar. Hükümet öğretmenliği hem finansal hem entelektüel açıdan çekici kılmalı.
- Mahalle okulu sistemi prensipte çok iyi işleyebilir. Ama böyle bir sistem getiriyorsanız, en iyi öğretmenler için dezavantajlı okulları cazip kılma konusundaki çabanızı ikiye katlamanız gerek. Bu olmazsa eşitsizliği artırırsınız. Çünkü düşük gelirli öğrenciler, mahallelerindeki okullara sıkışır kalır.
- Eğer kaliteli okulu bulma görevini anne-babalara yüklerseniz; a) zengin ebeveynler daha iyi karar vereceklerdir çünkü daha fazla bilgi ve paraya sahipler, b) bazı aileler kolayca taşınamayabilir. Bunun tek çözümü bütün okulların iyi eğitim vermesini sağlamak ve bu gerçekten mümkün. Şanghay’da, Japonya’da çocuğunuzu hangi okula gönderdiğinizin hiçbir önemi yok. Finlandiya’da okullar arasındaki eğitim kalitesi en fazla %5 oranında değişiyor. Vietnam, Güney Asya keza öyle.
- Bazı ülkelerde dini liseler hayli fazla, mesela Hollanda. Doğru müfredatın uygulanması çok önemli. Düzeni sağlayan devlet olmalı. Hollanda’da Katolik ya da Müslüman okuluna giderseniz aynı şeyleri öğrenirsiniz.
Bu yazı daha önce Kılavuz Kirpi'de yayımlanmıştır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder