Dün okullar kapandı. Orta boy bir Avrupa ülkesinin nüfusu kadar
öğrenciyi yaz boyu terli, anlamsız, öğrenme süreçlerinden uzak, sıkıcı
günler bekliyor.
Seçimler de bitti. Yeni milletvekilleri belli oldu. Koalisyon
pazarlıklarının sürdüğü şu günlerde hangi partilerin hükümeti teşkil
edeceği henüz belirsiz olsa da, müstakbel hükümetin çözmekle yükümlü
olacağı en büyük sorun belli: Eğitim.
Ülkede işsizlikten Kürt sorununa, ekonomik durgunluktan hukukun
üstünlüğünün yeniden tesis edilmesine, yolsuzlukların araştırılmasına
kadar birçok ciddi ve acil sorun bulunuyor. Ancak hepsinden daha
önemlisi eğitim. Çünkü diğerleri bugünün sorunu, eğitim ise yarının.
17 milyonu aşkın öğrencinin yaz tatiline girdiği dün itibarıyla Türkiye eğitim sisteminin en hasta, en yaralı yerleri nereler?
1. Çocuk yaşta evlilik ve çocuk işçiler sorunu:
TÜİK verilerine göre kayıtlı çocuk işçi sayısı 1 milyonu aşmış
bulunuyor. Kayıt dışılar ile birlikte toplam 7,5 milyon çocuğun cebren
çalıştırıldığı bir ülkede yaşıyoruz. Üstelik bu rakam son yıllarda hızla
artmış. 1999 yılında 4,5 milyon iken son on beş yılda neredeyse iki
katına çıkmış.
Öte yandan çocuk yaşta evlendirme geleneği ne yazık ki devam ediyor.
2014 yılı itibarıyla evli kadın nüfusun %33 kadarı çocuk yaştakiler.
Yani neredeyse üçte biri. Bu rakama 18 yaşına varmadan evlendirilen
erkek çocukları da eklemek gerek.
Çözüm nedir?
4+4+4 eğitim sisteminin en zayıf yanı okula devam zorunluluğunun çok
kısa tutulması. Yasanın kabul edildiği 2012 – 2013 öğretim yılı başından
bu yana çocuk ve eğitim ile ilgili tüm sivil toplum kuruluşlarının var
gücüyle anlatmaya, siyasi otoriteye göstermeye çalıştığı gibi, ilk 4
yılın ardından öğrenciler açık öğretime yönelebilmektedirler.
Bu uygulama 9 yaşındaki çocukların okuldan alınmasını,
evlendirilmesini ve çalıştırılmasını kolaylaştırmaktadır. Yasanın
yürürlükte olduğu üç yılda 1 milyon 800 bin çocuk okuldan alınmış
durumda. Bu rakamın daha da yükselmesi, ülkenin felaketi olacaktır.
Milyonlarca çocuğu taciz, sömürü ve istismar kurbanı haline getiren
4+4+4 yasası, yeni hükümet tarafından acilen ele alınmalı ve yasadaki
açık ortaokul ve açık lise uygulamaları derhal kaldırılmalıdır. 12
yıllık zorunlu eğitimin tamamı örgün öğretimde, yani okulda
geçirilmelidir. Aksi takdirde gelecek nesillerin üretken, meslek sahibi,
eğitimli ve donanımlı bireylerden oluşması mümkün olmayacaktır.
2. Kız öğrencilerin kılık – kıyafeti ve cinsiyet eşitsizliği sorunu:
2014 Eylül döneminde gerçekleştirilen bir yasal değişiklik ile
ortaokula devam eden kız öğrencilerin okulda başörtüsü kullanması
serbest bırakıldı.
Bu uygulamanın dini / inanca dayalı kısmı eğitimin konusu olmaktan
uzaktır. Zira din kurallarını pedagoji penceresinden değerlendirme
imkânı yoktur. Ancak net olarak bilinmektedir ki, İslam dininde tesettür
“kadınlar” içindir. Çağdaş hukuka göre 18 yaşın altındaki her birey
yasalar karşısında çocuktur. Öncelikle 10 yaşındaki kız çocuklarını,
cinsel kimliğini vurgulayan ve onu
kadın kategorisine alan böyle bir giyime sokmak, öncelikle hukuksal bir hatadır.
Ayrıca Türk Tabipler Birliği ile Çocuk ve Ergen Psikiyatrisi
Derneğinin açıkladığı gibi, çocuğa kadın muamelesi yapılması psikolojik
sorunlara ve hastalıklara kapı açacaktır. Hekimler diyor ki: Çocuk ve
ergenlerin ruhsal gelişimini inceleyen bilimsel araştırmalar
göstermiştir ki; beşinci sınıfa başlayan çocukların (ortalama 10 yaş)
henüz soyut düşünme becerileri gelişmemiştir. Bu nedenle soyut bir konu
olan dinin ve dinî kavramların 10-18 yaş aralığındaki çocuklar
tarafından özümsenmesi ve kendi yaşamlarıyla ilgili kararları vermeleri
beklenemez. Günah kavramı çocukların gelişim düzeylerindeki soyut
algılama özellikleri kapsamında doğrudan suç işlemeyle ve suçluluk
duygusuyla ilişkilendirilen bir kavramdır ve günah işlememek için
başlarını örtmek zorunda kalmaları, bunu yapmazlarsa kendilerini her an
suç işleyebilecek gibi hissetmelerine yol açacaktır. Erken yaşta
aşılanan suçluluk duygularının çocuk ve gençlerin gelişimini olumsuz
etkilediği, özgür ve yaratıcı düşünme kapasitelerini kısıtladığı ve
ileriki yaşamlarında ruhsal hastalıklara yakalanma risklerini arttırdığı
bilimsel bir gerçektir.
Çözüm nedir?
Yeni hükümetin bu uygulamayı sona erdirmesi, hukuken yetişkinlik yaşı
kabul edilen 18 yaşın altındaki kız çocuklarının, birer kadın gibi
değil birer çocuk gibi muamele görmesi ve giyinmesi gerekmektedir.
Böylece “günah” ve “suçluluk” hissesinden sadece kız çocukların
paylanması da sona erecek, kız – erkek, bütün çocuklar eşit duruma
gelecektir.
Ancak bu yapılırken geçmiş yıllardaki hak ihlallerini de hatırda
tutmak ve 18 yaşını geçmiş yetişkin yurttaşların kılık – kıyafetine
devlet eli değdirmemek de demokrasinin gereğidir. Çocuklukta
dayatmalardan korunmak ne kadar hak ise yetişkinlikte dilediğince
giyinmek de o ölçüde yurttaşlık hakkıdır.
3. Çağdışı müfredat ve yetersiz altyapı sorunları:
Özellikle lise müfredatları incelendiğinde ortaya çıkan tablo şu
soruyu akla getirmektedir: Madem aynı müfredat uygulanacak, o halde
neden farklı lise türleri var?
Gerçekten de Fen liselerinde uygulanan müfredat bir miktar farklı ve
okul türünü yansıtır nitelikte iken; Anadolu, imam hatip, temel vs.
liselerin müfredat programları neredeyse birbirinin kopyası halindedir.
Seçmeli dersler başlığı altında sunulan ders seçeneklerinin pratikte
hayata geçirilmesi mümkün değildir. Örnekse bütün okulların seçmeli
dersler listesinde mevcut bulunan astronomi dersi devlet bünyesindeki
kaç okulumuzda okutulmaktadır?
Dünya genelinde eğitimin teknolojik yeniliklere yeterince hızlı ayak
uyduramaması, meslek sahibi üretken bir birey yetiştirmenin çok uzun
seneler ve yüklü maliyetler gerektirmesi gibi sorunlar eğitimin
kalitesini düşürmektedir. Ülkemiz de bu sorunlardan azade değildir.
Fatih projesi kapsamında bir kısım öğrenciye dağıtılan tabletlerin
gerçek anlamda eğitim araçları olarak kullanılmadığı, projeye aktarılan
kaynakların bu anlamda çarçur edilmiş olduğu yönünde bilgiler gitgide
güçlenmektedir.
Çözüm nedir?
Bu gibi reklam değeri yüksek, somut faydası düşük tatbikatlara
ayrılan kaynakların mutlaka daha akıllıca kullanılması gerekmektedir.
Önceliğin eğitimci kalitesinin yükseltilmesi olduğu gün gibi ortadadır.
Yeni hükümetin en kısa zamanda eğitim alanında ciddi bir AR&GE
bütçesi oluşturması, Fatih gibi yararsız projeleri durdurması,
öğretmenlerin teknoloji okuryazarlığını yükseltecek hizmet içi
eğitimlere anlamlı bir kaynak aktarması gerekmektedir. Tuvaletinde su
akan musluğu bulunmayan okullarımız varken bir takım firmalardan temin
edilmiş tabletlerin çocuklara dağıtılması, atalarımızın “kel başa şimşir
tarak” sözünü hatırlatmaktadır.
İlk – orta ve lise seviyesinde müfredat programlarının yeniden
düzenlenmesi acil ihtiyaçların başında gelmektedir. Bu iş yapılırken, 20
– 25 yıldır Ankara’daki ofisinde çalışan MEB kadroları yerine bilfiil
derse giren, sınıfta nefes tüketen deneyimli öğretmenlerin görüşlerine
başvurulmalıdır.
Özellikle ortaokul ve lise seviyelerinde mesleki eğitime önem
verilmeli, lise mezunu genç bireylerin en az bir meslek, bir zanaat, bir
beceri kazanmış olmasına özen gösterilmelidir. Unutulmamalıdır ki
ülkemizde nüfusun 22 milyonluk muazzam bir kesimi yoksulluk sınırının
altında gelirlerle yaşamaya çalışmaktadır. Bu vaziyetteki ailelere
“çocuğun bir meslek sahibi olması için üniversiteye gitmesi şart”
diyemeyiz. Meslek edinme işinin zorunlu temel 12 yıllık eğitim sürecinde
halledilmesi gerekmektedir. Bu nedenle meslek liselerinin sayısı,
imkânları, kadroları, bütçeleri ve altyapıları hızlı bir hamle ile
geliştirilmeli / çoğaltılmalıdır.
4. Düşük eğitim kalitesi ve başarı yerine diploma arayışı:
Ülkemizde herhangi bir okula kaydolan öğrencilerin tümü, yeterli süre
derslikte bulunması ve uygulanan sınavlara katılması halinde istisnasız
mezun olmaktadır. Sınıfta kalma, ders tekrarı, sene tekrarı gibi
uygulamalar yüksek öğrenci nüfusunu bir an evvel diploma sahibi yapmak
ve iş piyasasına göndermek amacıyla uzun zamandır rafa kaldırılmıştır.
Bu da ister istemez eğitim kalitesini dibe çekmekte, gençliğimizi bir
tür diplomalı cahiller ordusuna dönüştürmektedir.
Örneğin lise seviyesinde (okul türüne ve branşına göre) 15 ila 19
dersten sorumlu olan bir 12. sınıf öğrencisi, 10-11 dersten başarısız
olsa bile, ortalama notu tutturarak mezun olmaktadır. Bir başka deyişle
matematikten kalsa bile beden eğitiminden aldığı not yardımıyla sınıf
geçmektedir.
Ülkemizde uygulanan eğitimin kalitesini, elbette dünya ülkeleri ile
ölçeceğiz. OECD üyesi 64 ülkenin gençlerine uygulanan ortak bir sınav,
durumumuzun vahametini ortaya koymaktadır. Belli aralıklarla her ülkenin
15 yaşındaki öğrencilerine uygulanan PISA (Uluslararası Öğrenci
Değerlendirme Programı) sınavlarında Türk öğrenciler uzun zamandır son
sıralarda yer almaktadır. Örneğin Türkiye 2012’de yapılan son sınavın
matematik testinde 64 ülke içinde 44’üncü, okuma- anlama testinde 64
ülke içinde 42’nci ve fen testinde yine 64 ülke içinde43’üncü olmuştur.
Çözüm nedir?
Öğrencilerin zorunlu eğitimi başarılı ve donanımlı birer yetişkin
adayı olarak tamamlamasının önemini anlatabilmek için hem velilere hem
de öğrencilere ciddi rehberlik hizmeti verilmeli, bu amaçla dikkate
değer sayıda Rehber Öğretmen atanmalıdır.
Modern devletin temel varlık nedenlerinden biri de, tüm yurttaşlarına
eşit, kaliteli ve ücretsiz eğitim hizmeti vermektir. Ülkemizde son
yıllarda başlatılan “özel okula giden öğrenciye devlet teşviki”
uygulamasına bir an evvel son verilmelidir. Devlet, görevini özel
sektöre ihale etmemelidir. Özel okullar, ancak dikkat bozukluğu, öğrenme
güçlüğü gibi özel ihtiyaçları olan çocuklara hizmet vermelidir.
Ülkemizde bir eğitim fetişi haline getirilen Finlandiya’da tek bir özel
okul yoktur, örneğin.
Sınıfta kalma usulü geri getirilmeli, üniversiteye giriş sınavları
dört yıllık lise dönemine yayılmalı ve okul başarısının üniversiteye
girişteki etkisi artırılmalıdır.
Bunların yanısıra bir / birkaç dersten başarısız olan öğrenciye okulu
tarafından ücretsiz ve nitelikli ek ders / etüt olanağı sağlanmalıdır.
Tüm okullarda hafta sonu okulu ve yaz okulu uygulaması başlatılmalıdır.
Böylelikle çocuğa eksiklerini tamamlamasında yine okulu ve öğretmenleri
destek olmalıdır.
Sonuç:
Eğitim alanındaki sorunlar elbette bu dört maddeden ibaret değildir.
Yönetimde istikrar (15 yılda 7 farklı bakan); laiklik, eşitlik,
adalet gibi ilkelerin uygulanmasında görülen aksaklık ve yanlışlıklar;
anadilde eğitim; öğretmenlerin uygar bir yaşam sürebilmesi için özlük
haklarının iyileştirilmesi; yükseköğretimde kalite ve uzmanlık
yetersizliği,; dershanelerin kapatılmasıyla oluşacak “merdiven altı”
kurs merkezlerinin getireceği olumsuzluklar gibi nice nice sorun
çözülmeyi beklemektedir.
Ancak öncelikle yukarıda saydığım dört temel sorunun halledilmesi ve
eğitim grafiklerimizdeki okun yukarıya doğru çevrilmesi gerekmektedir.
Ülkemizin bu sorunları mükemmel şekilde çözecek maddi kaynağı ve
donanımlı eğitim kadroları vardır. Yeter ki yeni hükümetin niyeti
eskilerin niyetinden farklı olsun. Eğitim, orasından burasından budanıp,
orasına burasına tuhaf ekler yapıştırılması neticesinde bugün ucubeye
dönmüş, tıkanma ve çöküş noktasına gelinmiştir.
Çocuklarımız, geleceğin dünyasında var olacak, geleceğin dünyasında
üretecek, geleceğin dünyasında rekabet edecekler. Ülkenin genç
potansiyelini ortaçağ değerleri ve gereksinimleri ile iğdiş etmekten
derhal vazgeçmemiz, akıllıca olacaktır.
Daha ileri okuma ve detaylı bilgi için kaynaklar: