Bundan on beş yıl önce, Tarih öğretmeni sıfatıyla okuluma seslenmiş, Cumhuriyet bayramını kutlamanın nasıl bir duyguya karşılık geldiğini sorgulamıştım. Sevinç gibi duygular zaman aşımına uğramıyor, neyse ki. Ve her şeye rağmen biz bu kez sevgili cumhuriyetimizin 96. yaş gününü, dilerim yine sevinçle kutlarız. Çok sevdiğimiz birinin doğum gününü kutlar gibi…
29.10.2004Sayın Müdürüm, değerli meslektaşlarım, sevgili öğrenciler.
Bugün Cumhuriyetin ilanının seksen birinci yıldönümünü kutlamak üzere bir araya gelmiş bulunuyoruz. Yıldönümleri, doğum günleri, hatta tüm kutlamalar özel öneme sahip, anlamlı ve sevinçli olaylardır. Seksen bir yaş, biz insanlar için olgunluktan öte bir anlam taşısa da tarihe baktığımızda bir devletin varlığının başlangıcı, gençliği sayılabilir.
Genç Cumhuriyetimizin yeni yaşını kutlarken, acaba kendi doğum günümüzmüş gibi sevinçli ve heyecanlı mıyız? Bir rejimin yıl dönümünü kutlamak ne kadar sevinilecek bir durumdur? Cumhuriyet rejimi yaşantımıza neler katmış olabilir?
Bu sorulara yanıt bulmak için çevremize bakmamızın yararlı olacağını düşünüyorum: Millî Mücadelenin başladığı yıllarda bağımsızlığı kendilerine adeta hediye edilen Irak, Suriye, Arabistan’ın bugünkü durumunu anlamak için haber bültenlerini birkaç gün takip etmek yeter sanırım. Yasaklar, bombalar, fakirlik, korku ve ezilmişlik içinde kaybolan kuşaklar… Kendi liderleri karartmasa dünyalarını, başka bir ülkenin tehdit, müdahalesi ile huzuru kaçmakta milyonların. Benzer şekilde Cumhuriyetimiz gibi XX. yüzyılın bağımsız kıldığı Afganistan’da tarihinin ilk seçimleri geçtiğimiz günlerde yapıldı. Yetişkinler, yaşlılar, oy vermeyi öğrendikleri kurslarda çekim yapan kameralara çocuklar gibi gülümsüyorlardı. Gürcistan’da, İran’da, Hindistan’da, Pakistan veya Bulgaristan’da da durum, doğrusu pek farklı sayılmaz. Söz konusu ülke halklarının bizlere gıpta ile bakmalarını anlamak zor olmasa gerek.
Geçtiğimiz haftalarda televizyon ekranlarında inanılmaz görüntülere tanık olduk. Göze ilk çarpan okul binasıydı. Hemen ardından küçücük yüzleri; korku, dehşet ve yorgunluktan büyümüş gözleriyle, sağ kalabilen çocukların görüntüsü kazındı zihnimize. Siyahla beyazdan daha zıt iki kavram, okul ve terör bir araya gelince, tokat gibi çarptı insanlığın yüzüne…
Sabah uyanınca yüreğimize kaygı yerleşmiyorsa, canımız çektiğinde sokağa çıkıp dilediğimiz yöne gidebiliyorsak, yarın ne olacağımız bilinmez değilse, insanların yüzlerinden mutsuzluk, umutsuzluk okunmuyorsa, çocuklar gülümseyebiliyorsa eğer; sevinecek bir şeylerimiz var demektir. Yurdumuz çevresini saran yangınla tutuşmuyorsa, okula gelirken tek endişemiz sınavda hangi soruların çıkacağı ise, sevinecek bir şeylerimiz var demektir. Oyun çağındayken henüz savaşla, ölümle, kaybedişle tanışmıyorsak, sevinecek ve kutlayacak çok değerli bir hazinemiz var demektir.
Özgürlüğümüzü, gururumuzu, huzurumuzu ve geleceğe dönük umudumuzu borçlu olduğumuz büyük kurtarıcımız Kemal Atatürk’e sunacağımız en sahici teşekkür, bugün sevinmektir. Genç Cumhuriyetin geleceği aydınlık sahipleri, sevinciniz, coşkunuz, Cumhuriyet Bayramımız kutlu olsun!
Kaynak: Kılavuz Kirpi