Bir ortaokul. Sınıfta 20 kadar öğrenci var. Ödev teslim günü
gelmiş. Öğle teneffüsü. Öğretmen öğleden sonraki ilk derste, çok önem verdiği
ödevleri toplayacak. Dersliğin kapısı kapalı, içeride hummalı bir faaliyet
sürüyor.
Sınıfın, notları en yüksek öğrencisi çantasından çıkardığı
dosyaların üzerine şöyle bir bakıyor, sonra isimleri sesleniyor: “Edaaaa 20
lira.” “Meeert 35 lira.” “Deniiiiz seninki biraz dandik oldu, 15 ver yeter.”
Ne oluyor?
Arkadaşlarının yerine ödev yapmış, para karşılığı satıyor. O
derece ki, seviye seviye ödevler. Kimi üzerinde uğraşılmış, pahalı. Mert’e ne
gam! Parasıyla değil mi? Deniz ise herhalde başka derslerin ödevlerini de
parayla yaptırmış, ekonomik takılıyor…
Böyle bir sahne görseniz ne yapardınız?
Samimiyetle cevap verin ama.
Çocukların yüzüne “aaaa ne ayıp şey cık cık cık” derdiniz,
pek çoğunuz. Tamam. Ama ya kendi aranızda ne konuşurdunuz? Dudağının
ucunda muzip bir tebessümle “vaaaay bu çocuk adam olacak” demeyecek kaç kişi
çıkar?
Sahiden?
Ödev yapıp sınıf arkadaşlarına satmayı ahlaksızlık değil de “zekâ”
belirtisi saymayacak kaç kişi kaldı toplumda?
Malum, MEB bir süredir okullarda “Değerler Eğitimi”
verdirtiyor. Her il kendi içinde düzenliyor ve uyguluyor, bu eğitim
programlarını.
İstanbul İl Milli Eğitim Müdürlüğünün ilgili web sayfasına
buradan ulaşabilir, ayrıntılı inceleyebilirsiniz. Sayfada değerler eğitimi
yönergesinden derslerde kullanılacak kavramlara kadar çeşitli doküman mevcut.
Tümünü buraya aktarmanın anlamı yok. Ben yalnızca bu eğitimin amaçlarından
birkaçı üzerinde duracağım.
Neymiş “Değerler Eğitimi” ile amaçlanan?
Öğrencilere, …
başkalarının haklarına saygı duyma, görevini yapma ve sorumluluk yüklenebilen
birey olma bilincini kazandırmak.
Başka?
Öğrencilerin
kendilerine güvenen, sistemli düşünebilen, girişimci, plânlı çalışma
alışkanlığına sahip bireyler olmalarını sağlamak.
Yeter mi? Yetmez.
Öğrencilerimizin millî,
manevî ve evrensel değerleri hayata geçirmelerini sağlayarak toplumsal
dayanışma ve bütünleşmeye katkı sağlamak.
Kâğıt üzerinde ne güzel duruyor, değil mi? Hele böyle renkli renkli.
Sanki toplumun yetişkinleri bu değerlere sahipmiş de
çocuklara verebilecekmiş gibi…
Sanki parayla ödev yapıp satan çocuk öğretmeninden ana
babasına geniş bir kalabalığın örtülü “aferin”ine mazhar olmayacakmış gibi…
Sanki telefonda “ah canım biz de sizi çok özledik, hafta
sonu bekliyoruz o zaman” diyen annesinin, kapatır kapatmaz “aman nerden çıktı
bu müptezeller” şeklinde homurdandığını duymayacakmış gibi…
Sanki yeterince güçlü olan istediği yalanı istediği yerde
söyleyip, utanmazca gülüp geçemiyormuş gibi…
Sanki her akşam evleri istila eden o bağır çağır haber
bültenlerinde çalan çırpan, masumları itip kakan eller pir-ü pak, sütten ak
gösterilmiyormuş gibi…
Sanki “çantalar benim değil ama onları kullananlar benim
malım” diyecek kadar insani değerlerden yoksun adamlar kalabalıklar tarafından
idolleştirilmiyormuş gibi.
Sonuç?
Wikipedia’nın yasaklı olduğu yerde müfredata “özgürlük”
yazsanız ne olur. “Açana bakarlar” zihniyetinin hâkim olduğu yerde “kadın
hakları” dersi anlatsanız ne yazar.
Siz çocukları aptal mı sandınız efendiler? Kâğıda
yazdığınız değerlerin hayatta hiçbir karşılığı olmadığını çocuklar görmez mi
sandınız? Güçlünün haklı, haklının ezik olması ve öylece kalması üzerine kurulu
düzeninizin şifrelerini çözemezler mi sizce?
Kendinizde olmayan değerleri çocuklara bik bik anlatmayın.
Önce kendinizi ve değerlerinizi sorgulayın. Mümkünse ahlakınızı düzeltin.
Çocukların karşısına kelamı başka ameli başka, bozuk meşrebinizle çıkmayın.
Parayla ödev yapan çocuğa çevresindeki herkes “Bu
ahlaksızca, fırsatçı ve çirkin bir davranış. Sana yakışmıyor. Doğrusu arkadaşlıktır,
dayanışmadır, yardımseverliktir.” demedikçe, diyemedikçe ülkedeki ahlaksızlara,
fırsatçılara, çirkin karakterlilere yenileri eklenip duracak ve yazdığımız
değerler ile yaşadığımız hayat asla birbirini tutmayacak.
Çünkü çocuk gördüğünü yapar, duyduğunu değil.
Kaynak: Kılavuz Kirpi