Milli Eğitim Bakanı atama beklerken canından vazgeçen öğretmen adayları ve TEOG (lise giriş sınavı) puanı düşük gelince intihar eden çocuklar hakkında “gösteriş amaçlı intihar eylemi yapıyorlar” demiş. Hatta konuyu hekimlere danıştığını belirterek eklemiş: “Arkadaşlarımızdan bir hekim olarak bilgilendirmesini rica ettim. Teknik tabiri nedir bilmiyorum ama bunu bile söyleyip söylememekte tereddüt ediyorum, ‘gösterişçi intihar eylemi’ diye bir sendromdan bahsediliyor. Aslında niyeti olmadığı halde etrafında ilgi uyandırmak veya ilgi çekmek veya isteklerinin yerine gelmesini sağlamak amaçlı.”
Bu açıklamayı okuyunca uzun, derin ve iç parçalayıcı bir sessizlik içine düştüm. Kuyuya düşer gibi. Nutkum tutuldu. Yutkunamadım bile…
Sayın Bakana verilen bilgi doğru anlaşıldı ve doğru hatırlandı mı, bilgiyi veren ve hekim olduğu söylenen kişinin diploması gerçek miydi, yoksa mesela 1983’te kurulan bir üniversiteden 1981’de alınmış bir diploma mıydı, gerçekten psikiyatride böyle bir sendrom var mıydı gibi sorular uçuşmaya başladı zihnimde.
Ben de bir hekime danıştım.
Bir psikiyatri uzmanı olan Dr. Ali Hilmi Yazıcı intiharı, intihara teşebbüs edenlerin içinde bulunduğu psikolojiyi ve çevrenin bu durumdaki kişiye bakışının etkisini şöyle anlatıyor:
Bence konuşmanın altı çizilmesi gereken yeri: Kişi gerçekten hayatına son vermek amacıyla değil, ilgi çekmek için intihara kalkıştıysa bile intihar girişiminin ciddiyetle ele alınması gerektiği.
İnsan neden canına kıyar sorusunun tüm cevapları aslında aynı kapıya çıkıyor: Yarının bugünden iyi olmayacağını düşünmekten. Yani umutsuzluktan.
Peki, kimler umutsuzluk içine düşer?
Bir umudu olanlar.
Bir hayatı olanlar.
Elindeki diplomanın üzerinde yazan “öğretmen” sıfatını gerçeğe dönüştürme, gençlerin ufkunu açabilme umudu olanlar.
Ortaokulu henüz bitirmiş, 13-14 yaşında bir çocuk olarak iyi bir liseye gidebilme, ailesinin ve öğretmenlerinin yüzünü güldürebilme umudu olanlar.
Bir gelecek hayal edenler, bir hayat düşleyenler…
Yani insanlar.
Duyguları olan, mesela utanabilen insanlar.
Onlar intihar eder.
İnsanlar yine mi ikiye ayrılır?
Bir hayatı olan, bir hayatı yaşayanlar bir yanda, yaşamak için bir hayata ihtiyaç duymayan, sırf yiyen – içen – konuşanlar öte yanda…
Yaşamak için bir hayata ihtiyacı olanlar o hayat ellerinden alındığında, o hayatı kurma umudu söndüğünde güçsüz düşebilir, canına kıyabilir… Keşke kıymasa. Keşke, ne kadar zor olursa olsun hayatı seçse öğretmenler, öğrenciler.
Yaşamak için bir hayata ihtiyaç duymayan, utanmayan, üzülmeyen, düşlemeyenler intihar etmez, hayatına son vermez. Onların zaten bir hayatı yoktur. Sırf yer – içer – konuşurlar. Bir hayatı yaşamak nedir bilmezler.
Son söz: Hiç bilenle bilmeyen bir olur mu…
Kaynak: Kılavuz Kirpi