OKULUN İLK GÜNÜ NELER OLACAK?



"Aptallığın en büyük kanıtı, aynı şeyi defalarca yapıp farklı bir sonuç almayı ummaktır."
Albert Einstein



28 Eylül 2015 Pazartesi gününe saatler kala büyük şehirlerde, özellikle İstanbul’da ve genel olarak yurtta neler yaşanacak?

Herkesin bildiği sırları açıklayalım.

1. Sabahın erken saatlerinden itibaren korkunç bir trafik sıkışıklığı yaşanacak. Çünkü 3 milyonu yalnızca İstanbul’da olmak üzere toplam 18 milyon öğrenci ve 900 bin öğretmen yollara dökülecek.

2. Yerel yönetimler “biz bütün tedbirleri almıştık” diyerek yaşanan krizi hafife alacak, toplu taşıma araçlarının saat 14.00’e kadar ücretsiz yapıldığından, ek seferler konduğundan dem vuracak ama sonucun bunca rezil olmasına asla temas etmeyecekler.

3. Dişleri tırnakları sökülmüş medya cüret edip “aldığınız tedbirler işe yaramamış demek ki, başka bir çözüm düşünmenin zamanı gelmedi mi?” diyemeyeceği için eğitim yetkilileri, görevini yap(a)mamış olmaktan zerrece mahcubiyet duymayacak.

4. Öğrenci velileri var güçleriyle şikâyet edecek ama kendi sorumluluklarını asla görmeyecekler. Her öğrenci okulunun bulunduğu sokakta otursa bu trafik rezilliğinin yaşanmayacağını kendilerine hatırlatanlara “ama”larla başlayan bir sürü bencilce bahane ileri sürecekler. Uzatıldıkça uzatılmış yaz tatilini değerlendirmeyen, okula yakın bir eve taşınmayan, sevdiği muhitten çıkmak istemediği için çocuğunu saatler süren trafik çilesine mahkûm eden kendileri değilmiş gibi yapacaklar. Herkesi suçlayacak, anne-babalıklarına toz kondurmayacaklar.

5. Öğrenciler okula, yolda harap olarak başlayacak. Zaten içi boşalmış müfredatlar, niteliksiz öğretim kadroları, boş geçen dersler, okul baskınları, idareci despotluğu, yetersiz ders malzemesi, fos çıkan fatih projesi, durmadan değiştirilen sınavlar ve yönetmelikler, kalabalık sınıflar, anlamsız nutuklar, zart zurt etmekten başka söz bilmeyen müdürler ve sair yüzünden soğudukları, çoğu defa nefret ettikleri okuldan büsbütün tiksinecekler.

6. Okulda bilgiden yana fena halde “eksik” kaldıklarını bilen gençler, lise ve üniversite girişte “asıl öğrencilik” işini havale ettikleri dershaneler de kapatıldığı için iyice serseri mayına dönecek, ne idüğü belirsiz bir takım kurslara / özel derslere bel bağlayacak, buralarda da çoğu kez “kazıklandıklarını” görerek, umutsuzlukta dibi bulacaklar.

7. MEB ve daha yüksek mercilerden “otuz yedi bin öğretmen atadık” nidaları yükselecek ama asıl öğretmen açığının 120 bin olduğu seslendirilmeyecek. Hele hele zıvanadan çıkmış öğretmen yetiştirme politikası (her ile üniversite, her üniversiteye eğitim fakültesi) yüzünden, gerçekte 300 bin öğretmenin atama beklediğini ağzından kaçıran olmayacak. Velev ki bir sendika mendika çıkar bu “açık”ları dillendirirse, utanmadan “devlet herkese iş vermek zorunda mı canım” deyiverecekler. Ankara’dan, her sıkıştığında ortaya atıverdiği bu tel maşa – boş teneke tespitlerden ötesini bekleyen de çıkmayacak.

Özet?
Eğitim dünyası eski bir şaka gibi: Aradan geçen 100 günlük yaz tatiline rağmen aynı tas, aynı hamam, hamamcı da aynı ve hala sular akmıyor…

Son olarak, “hoca da amma sert yazmış, herkese çatmış” diyenlere küçük bir öneri: Bu yazıyı yarın işe ulaştıktan sonra bir kez daha okuyunuz. Tecrübenin kanaat üzerindeki etkisi tadından yenmez…



Kaynak: Kılavuz Kirpi

ne kadar

ne kadar dayanırsın mahrumluğa

ne kadar ağlayabilirsin

üç gece?

iki hafta?


ve ne kadardır eksilmenin ağırlığı

ne kadar çırpabilirsin teleksiz kanatlarını


öğreneceğin bunlardan ibaret

yanacağın bunlardan

‘POLITICALLY’ BÖREK



İngilizce politically correct sözü, yerine, zamanına, devrine göre hareket etmek, bir anlamda oturup kalkmasını bilmek demek. Bugün içimden bir ses ehlileşme, “politically correct” olma, “politically börek” yap dedi.

Tüm yazılarımda eğitimin hızlı çakılışını, gençlerin boyundan büyük sorunlarını ve sairi ele alıyorum.
Ne faydasını gördüm?
Hiç!
Böreği açan üsküdarı geçti…

Osmanlının 17. yüzyılında yolsuzluk, rüşvet, adam kayırma öyle bir hadde gelmişti ki, maddi / siyasi gücü olanlar kundaktaki çocuklarına “ulema” (bilgin) unvanı ediniyordu. Bu cahil cühela yargıçlara, vezirlere, din bilginlerine “beşik uleması” denirdi.

Beşik uleması” tarihte kaldı. Devir, “kaşık uleması” devri.
Oyun aynı, artistler farklı sadece…

Börekten kaçanın kaşığı kırılsın! İşte size benzersiz bir börek tarifi.
Hem de öyle alelade bir börek değil, rahmetli babaanneciğimin hatırası…


PATLICAN BÖREĞİ


Malzeme:
3 – 4 – 5 patlıcan (beslenecek boğaz sayısına göre takılın işte)
1 – 2 yumurta (üç patlıcana kadar 1 yumurta yeterli)
Birkaç kaşık un (en fazla 1 su bardağı)
Beyaz peynir (patlıcan içinin yarısı kadar)
Zeytinyağı (bir çay bardağı kadar)
Tuz – karabiber
Maydanoz (şart değil gerçi. evde yoktu, kuru nane kullandım mesela. ama varsa 5-10 sap. ince ince kıyarsınız)

Yapılışı:





















Kaynak: Kılavuz Kirpi

GENÇLİK KARANLIK TARAFA GEÇTİ, GEÇECEK!

Milli Eğitimin son projesini duydunuz mu?

Dershanelerin şahsi inatlara kurban edilmesinin ardından dönüşüme başvuran 2 bin 262 dershaneden 2 bin 228’inin ön başvurusu kabul edildi ama bunlardan sadece 364’ü MEB tarafından onaylanarak temel lise oldu.

Ancak dönüşen kurum sayısı bu rakamla sınırlı değil. Dönüşüme başvuran dershanelerden bir kısmı özel ilkokul, anaokulu, etüt eğitim merkezi, sürücü kursu gibi farklı kurumlara dönüştü. Bu kurumların geleceği MEB’in yapacağı yeni düzenlemeye bağlı. Şu an dönüşüm için başvuru aşamasında bekleyen ya da başvurusu kabul edilmediği için dershane olarak kalan 2.000 civarında kurum var. Ve 100 bin kadar çalışanı…

İmam hatip ve meslek lisesi öğrencileri, diğer tüm lise öğrencileri gibi, dershaneye devam etme imkânı ellerinden alındığı için, lise 4. sınıfta kaydını temel liselere aldırıyor. Bu, gelecek yıl da böyle olacak.
Gelin görün ki meslek ve imam hatip lisesi çıkışlı olanlar, diğer türdeki lise mezunlarından farklı olarak, kendi alanlarında bir yüksekokula ya da 4 yıllık lisans programına avantajlı konumda girebiliyorlar. Şimdi temel lise diploması ile mezun olacaklarına göre, örnekse İHL mezunu bir öğrencinin İlahiyat Fakültesine ya da sağlık meslek lisesi mezunu bir gencin hemşirelik yüksekokuluna kolayca girmesi mümkün olmayacak.

MEB bu durumda ne yapıyor?

Dershaneleri gerekçesiz, istişaresiz, danışmadan, paydaşların fikrini almadan, eğitimcilerin görüşünü sormadan “tez kellesi vurula” dercesine kapatmasının üzerine gidilmesin diye, çifter çifter diploma dağıtmaya kalkıyor. Plan bu.

İmam hatip ve meslek lisesi mezunları, son sınıfı temel lisede okusa bile, eski avantajlarından mahrum olmayacak, üniversite girişte ayrıcalıklarını koruyacaklar. Açıkçası ben temel lise velisi olsam, “oradan sarın bize de iki üç meslek lisesi diploması” deyiverirdim. Diğer çocuklara tanınan bir hak benim çocuğumdan neden esirgeniyor, değil mi?

Madem 4 yıllık meslek lisesini 3 yıl okuyana mezun olmuş muamelesi yapılıyor, o halde temel lise okuyan da son sınıfta meslek lisesine geçsin, iki diploma hakkı ona da tanınsın…

Saçmalıklardan saçmalık beğen…

En başa dönelim: Öğrencinin bir meslek ya da imam hatip lisesine devam etmesinin asli gerekçesi neydi? Yükseköğrenime gerek kalmadan bir meslek erbabı olması, bir altın bilezik edinmesi.

Hâlbuki yıllardır büyüyen kamburun üzerine bir de kaçak kat çıkılıyor, meslek lisesi mezunları üniversite eğitimine (deyim yerindeyse) kırmızı mumlu istida ile davet ediliyor!

Şuraya bir miktar “eğitim yönetimi” bırakıyorum!

Pek yüce makamlı eğitim yöneticileri, muhterem takım elbiseliler…
Eğitimden zerrece anlamadığınız çok belli oluyor, böyle şeyler yapınca. Yapmayınız.
Daha akademik, daha pedagojik yollar var. Hem başınız ağrımaz hem çocukların hayatını söndürmezsiniz.

Dershaneleri kapatayım derken eğitimin ana damarını (fırsat eşitliğini) kesmeme yöntemlerini, buyurun bâd-i havâ[i] anlatayım:

  • Evvela bu kurumlarda çalışan eğitimcilere iş bulacak, onları öyle-böyle istihdam edecektiniz. Dershanelere bunca yıldır ruhsat veren MEB, öğretmene atamalarını yapan MEB. Eh, top sizin kucağınızdaydı, düşürdünüz!
  • Meslek liselerinin sayısını tıpkı İHL’ler gibi çılgınca (!) artıracak, her semte iki üç meslek lisesi açacaktınız. Böylece eşitsizlik ve art niyet aramalarından yakayı kurtaracaktınız.
  • Temel eğitim ile gerçekten meslek erbabı yetiştirir hale gelmek için nicelik yetmez, meslek liselerinin eğitim kalitesini de aslanlar gibi, kaplanlar gibi, şahane yapacaktınız. Yapacaktınız ki, vatandaş evladını bu okullara gönül rahatlığı ile teslim etsin, mezun olunca bir iş sahibi olacağından, “kendini kurtaracağından” emin olabilsin. İki kıytırık çekiç-çomakla meslek lisesi mi olur?
  • Her kente bir üniversite açmanın ne faydası oldu? Bakın, ek yerleştirmede bile binlerce kontenjan boş kalıyor. Dedik ama dinlemediniz. Üstelik anne babaları iyice hafife aldınız. Ücra bir kasabada, şekilsiz bir bina dikip, kapısına “üniversite” tabelası asmakla üniversite eğitimi verilmeyeceğini bilmek için lacivert takım elbiseye gerek yok. Köylü Memed ağa da biliyor, böyle işten bir hayır çıkmayacağını, yollamıyor kızın oğlunu…
  • Eciş bücüş üniversitecikler açmaya döktüğünüz bütçelerle öğretmen niteliğini yükseltmeye, eğitim araç gerecini yenilemeye, okulların tamamının boyalı, temiz, ısınan, güvenli mekânlar haline gelmesini sağlamaya çalışsaydınız keşke. Dağa taşa gömdüğünüz o milyonlar muhakkak daha iyi kullanılmış olurdu.
  • Dershanelerin vaktiyle yaptığı gibi, başarılı ve ümit vaat eden öğrencilere burs verseydiniz. Öyle üç-beş çocuğa göstermelik hediyeler saçıvermek değil bahsettiğim. Ayda en az asgari ücretin 2/3’si kadar bir burs olmalıydı. Teşvik gibi teşvik, değil mi? Bakın o zaman ne cevherler kendini gösterecekti. Ülkeden kaçma fırsatını bulana kadar dikkat çekmeden bir köşede saklanmayacaklardı.
  • Bütün bunlara ek olarak öğrencilere keşke “çocuklar valla aslında biz sizi pek okutamıyoruz” demeseydiniz. Zira açık öğretimi 5. sınıfa kadar indirmekle böyle demiş oldunuz. 9 yaşından sonra açık ortaokula, açık liseye yönlendirdiğiniz çocuklar şu anda ya üç kuruşa işçilik yapıyor ya da kocasının söküklerini dikiyor, küçücük yaşında. 9 yaşında çocuğun yeri okul değil midir? Bu çocuklara okul veremeyecektiniz de, ne diye çektiniz o lacileri sırtınıza?

Fazla söze gerek yok: Eğitim bayrağımız yamalı bocaya çevrildi.

Bayrağı tutanlar öyle hoyrat, öyle sarsak ki, bir yırtıyor bir yapıştırıyorlar. Yamru yumru olan o bayrağın gölgesinde eşitsizlik, adaletsizlik, haksızlık, dengesizlik, bilim dışılık hızla büyüyor; arsız yaban otları gibi, çiçek açan her şeyi boğuyor.

Uygulanan irrasyonel eğitim politikaları yüzünden; hatalı, kötü, haksız olanı yaşamın olağan hali sanarak büyüyen bir kuşak yetiştiriyoruz.

Bugün ülke nüfusunun 4’te 1’i okul çağında. Ve fazla uzak olmayan bir gelecekte hatalı, kötü, haksız olanı yaşamın olağan hali zanneden 20 milyon yurttaşımız olacak.

Yani gençlik karanlık tarafa geçti, geçecek.

Ülkemizdeki eğitim yönetimi bir an evvel adaletli ve gerçekçi bir anlayışa geçemezse söyleyecek son söz: Sonumuz hayrolsun, âmin.

 [i] Eski dilde “bedava”.


Kaynak: Kılavuz Kirpi